Arkadaş
çevrenden sıkıldın. Gittiğin yoldan, çiğnediğin sakızdan, okuduğun yazardan,
yol kenarındaki pazardan, hocandan yediğin azardan, değdiğine inandığın
nazardan sıkıldın. Beslediğin kediden, ağladığın filmden, haberlerde yayımlanan
ölümden, insanlığa yapılan zulümden, cüzdan kenarına iliştirilmiş resimden, kendini
beğenmiş bir kesimden, sevdiğin sanatçının sesinden, sınıfın konuşkan kızı Esin’den, 122. Sayfadaki
Hariciye Nazırının fesinden sı-kıl-dın. Yıllar öncesinden kalma yaradan, mahallenin
zenginin çektiği sefadan, kenar mahalle bireylerinin katlandığı cefadan,
salonun ortasındaki masadan, yumurtanın yapışıp kaldığı tavadan, iliklerine
kadar donduran soğuk havadan sı-kıl-dın.
Bitmiyor
sıkıldıkların ve yerine koydukların. Bitmeyecek de… Doğal olan süreç devam
ediyor bir şekilde. Bir gün hayranlıkla baktığın ertesi gün haz vermiyor.
Saatleri dakikalarla tanımlattıran kadın yıllar geçtikçe dakikaları saatlerle
algılanır kılıyor. Tatlı tatlı gülen bebek gece uykusunun ortasında ağlıyor.
Özgürleştirdiğine inandığın birikimlerin bulunduğun konuma sıkı sıkıya
bağlıyor. Sıkılıyorsun. Hepsinin bir çözümü var tabii. Değiştiriyorsun doğal
olarak. Hepsinin bir alternatifi var ve her bir alternatif ufak çapta bir
diğerinin yerini kaplıyor. Mekanlar, olaylar, algılar, insanlar, kadınlar,
anılar… Belirli bir emekle hepsini değiştirmek ya da yenisini edinmek mümkün;
insanın kendisi dışında…
Hayatında
yer açtığın her bir varlıktan sıkılabilir insan. Buna hayatını birleştirdiği
insan da dahil. Ya kendinden sıkılırsa bu mahluk? Genel görünüşüyle ilgili
birçok şeyi değiştiriyorken içindeki muhabbetten sıkılırsa? Davranışa yönlendiren
dürtülerinden, tavırlarını belirleyen güdülerinden, yalnızken kendi kendine
içini içine sıkıştıran o huysuz ihtiyardan sıkılırsa ne olur? Başka bir beyne
ve düşünce yapısına erişmek mümkün olmuyor büyük ölçüde. Ve sus diye
bağırdığında susmayı kesip ağlamıyor da. Ya da küsüp de terk etmiyor seni. Daha
yüksek perdeden devam ediyor söylenmeye. Kaçamıyorsun ne kadar hızlı olsan da
ve en kötüsü yaşam ömrü en az bulunduğu bünye kadar devam ediyor. Farkında
olunmasa da dünyada gripten fazla yakalanılan bir hastalık ve yer ettiği
bünyede müzmin sancılar yaratmakta. Genel itibariyle orta düzey travmalarda
farkına varılıp, bir daha unutulmamakla birlikte toplum içinde geçirilen
vakitlerde ötelenip bir insanı sevmekle bir müddet evcilleştirilebilmektedir. Keyif
verici maddelere bulaşmak ise bu hastalığa karşı koymanın en acıklı ve çaresiz
yolu. İnsanların farkında olmadan iç sesiyle verdiği savaşta kazandığını
sandığı bu anlarda aslında kaybedendir. O vakitlerde susan yaşlı adam değil
bilakis insanın kendisidir.
Daha
çok sevin ve daha çok karışın kalabalığa. Duyacağınız en çirkin ses, bu aşamada
içinizdekinden daha berrak olacaktır.
Sahi
Veli’nin şiirinde bahsettiği bir Kazım’ın türküsü vardı? Hala kimse hangi türkü
olduğunu bulamadı mı?