10 Ocak 2015 Cumartesi

YA KENDİNDEN SIKILIRSAN?

Arkadaş çevrenden sıkıldın. Gittiğin yoldan, çiğnediğin sakızdan, okuduğun yazardan, yol kenarındaki pazardan, hocandan yediğin azardan, değdiğine inandığın nazardan sıkıldın. Beslediğin kediden, ağladığın filmden, haberlerde yayımlanan ölümden, insanlığa yapılan zulümden, cüzdan kenarına iliştirilmiş resimden, kendini beğenmiş bir kesimden, sevdiğin sanatçının sesinden,  sınıfın konuşkan kızı Esin’den, 122. Sayfadaki Hariciye Nazırının fesinden sı-kıl-dın. Yıllar öncesinden kalma yaradan, mahallenin zenginin çektiği sefadan, kenar mahalle bireylerinin katlandığı cefadan, salonun ortasındaki masadan, yumurtanın yapışıp kaldığı tavadan, iliklerine kadar donduran soğuk havadan sı-kıl-dın.
                Bitmiyor sıkıldıkların ve yerine koydukların. Bitmeyecek de… Doğal olan süreç devam ediyor bir şekilde. Bir gün hayranlıkla baktığın ertesi gün haz vermiyor. Saatleri dakikalarla tanımlattıran kadın yıllar geçtikçe dakikaları saatlerle algılanır kılıyor. Tatlı tatlı gülen bebek gece uykusunun ortasında ağlıyor. Özgürleştirdiğine inandığın birikimlerin bulunduğun konuma sıkı sıkıya bağlıyor. Sıkılıyorsun. Hepsinin bir çözümü var tabii. Değiştiriyorsun doğal olarak. Hepsinin bir alternatifi var ve her bir alternatif ufak çapta bir diğerinin yerini kaplıyor. Mekanlar, olaylar, algılar, insanlar, kadınlar, anılar… Belirli bir emekle hepsini değiştirmek ya da yenisini edinmek mümkün; insanın kendisi dışında…
                Hayatında yer açtığın her bir varlıktan sıkılabilir insan. Buna hayatını birleştirdiği insan da dahil. Ya kendinden sıkılırsa bu mahluk? Genel görünüşüyle ilgili birçok şeyi değiştiriyorken içindeki muhabbetten sıkılırsa? Davranışa yönlendiren dürtülerinden, tavırlarını belirleyen güdülerinden, yalnızken kendi kendine içini içine sıkıştıran o huysuz ihtiyardan sıkılırsa ne olur? Başka bir beyne ve düşünce yapısına erişmek mümkün olmuyor büyük ölçüde. Ve sus diye bağırdığında susmayı kesip ağlamıyor da. Ya da küsüp de terk etmiyor seni. Daha yüksek perdeden devam ediyor söylenmeye. Kaçamıyorsun ne kadar hızlı olsan da ve en kötüsü yaşam ömrü en az bulunduğu bünye kadar devam ediyor. Farkında olunmasa da dünyada gripten fazla yakalanılan bir hastalık ve yer ettiği bünyede müzmin sancılar yaratmakta. Genel itibariyle orta düzey travmalarda farkına varılıp, bir daha unutulmamakla birlikte toplum içinde geçirilen vakitlerde ötelenip bir insanı sevmekle bir müddet evcilleştirilebilmektedir. Keyif verici maddelere bulaşmak ise bu hastalığa karşı koymanın en acıklı ve çaresiz yolu. İnsanların farkında olmadan iç sesiyle verdiği savaşta kazandığını sandığı bu anlarda aslında kaybedendir. O vakitlerde susan yaşlı adam değil bilakis insanın kendisidir.
                Daha çok sevin ve daha çok karışın kalabalığa. Duyacağınız en çirkin ses, bu aşamada içinizdekinden daha berrak olacaktır.

                Sahi Veli’nin şiirinde bahsettiği bir Kazım’ın türküsü vardı? Hala kimse hangi türkü olduğunu bulamadı mı?