Haritada Edirne’den sol tarafa
doğru iki il mesafesi kadar
ilerlediğinizde (Bilecik kadar bile olur) içinde bulunduğunuz coğrafyanın
atmosferinin ne kadar farklı olduğunu hissetmeniz mümkün. Yaşadığınız coğrafya
itibariyle belki de üzerine yıllarca düşünmeniz gereken soruların başında şu
geliyor: Neden bu kadar kısa mesafede bu kadar köklü bir fark mevcut?
Dünya haritasında sağ baş
parmağınızı Edirne’nin üzerine getirip saat yönünde 270 derecelik bir yay
çizdiğinizde üstünden geçmiş olduğunuz coğrafyada bir tane refah düzeyi
gelişmiş olan ülke göremeyeceksiniz. Çizmiş olduğunuz coğrafya her türlü
ahlaksızlığın ve acının merkezi konumunda. Peki haritanın sağı ile solu arasındaki farkın
temelinde ne yatıyor? Bu sorunun
cevabının bu kavramlarda gizli olduğuna inanıyorum.
Üç temel kavramın önemini göz
önünde bulundurduğumuzda kötü olarak tabir ettiğimiz coğrafyanın önceliğinde
kültür ve ahlak gelmektedir. Bu kavramların en belirgin özelliği evrensel
değerlere bağlı olmayıp yerel düzeyde olmasıdır. Yani bulunduğu coğrafyanın
kültür kodlarında yazısız olarak kabul görmüştür. Bu temel hareket
belirleyicilerinin denetleyicileri yine o toplumun içinde bulunan sıradan
insanlardır. Bu kültür ve ahlak kavramlarının genel bir yaptırımı da söz konusu
değildir. Yani yanlış(!) bir şey yaptığınızda göreceğiniz tepki ve yaptırım o
anda olaya şahit olan kişi ya da topluluğun o anki psikolojik durumuna
bağlıdır. Ayrıca basit bir manipülasyonla yanlışınızın üstünü güzelce örtmeniz,
hatta haklı çıkmanız mümkündür. Sokak ortasında saçından sürüklenen bir kadın
karşısında sokak insanlarına kadının eşi olduğunu ve ahlaksızlık yaptığını
söyleyerek müdahale edilmesini engelleyebilmek gibi. Bunun yanında bu tür
kuralların öncelik olduğu durumlarda halkın geneli itaat ceza düzeyindedir. Yani
biri sizi görecek ya da cezalandırabilecekse itaat et, size hükmedebilecek
düzeyde değilse dilediğin gibi davran. Bu tür toplumlarda bu yönelimlerin fazla
olmasının sebebi ise suç unsuru hareketlerin maddi yaptırımının olmamasıdır. Para
cezası, özgürlüğünden alıkoyma ve benzeri cezalar kolluk kuvvetlerine denk
gelmediğiniz sürece mümkün değildir. Manevi yaptırımlar ise kınayıcı bakışlar,
sözlü ya da somut uyarılar –en fazla- toplumdan dışlama şeklinde gerçekleşir.
Ahlak ve kültür temelli
kuralların temel alındığı toplumların başka bir sorunu da kabul edilen
kuralların esnek bir yapısının olmasıdır. Hatta bayağı esnek bir yapı. İlk esneklik
aykırı kuralın toplumu ilgilendirip ilgilendirmemesidir. Yani kuralın
çiğnenmesinin önemsenmemesi için çevredeki insanların vicdanı ve huzurunu
rahatsız etmemesi yeterlidir. Yine aynı şiddet olayından örnek verecek olursak
eşinize evde şiddet uyguladığınızda eşiniz acıklı seslerle haykırıp
çevredekilerin vicdanlarını zor durumda bırakmıyorsa bu ne yazık ki pek de ceza
gerektiren bir unsur olmuyor. Aynı şekilde polisin keyfi olarak kırmızı ışıkta
geçmesi, öğretmenin derse zamanında girmemesi, bakkalın malı fazla tartarak
vermesi yasal süreçleri uygulayacak kişilerce görülmedikçe diğer insanlar
tarafından da pek önemsenmeyecektir. Bu tarzda ahlak ve kültüre dayalı
yapıların yasal denetimi sağlanmadıkça geçerliliğini koruması bu tür durumları
kötü niyetli kullanacak kişilerin inisiyatifine bağlıdır. Bu kuralların
uygulanması ve belirlenmesinde duygular ön plandadır. Ayrıca kuralların
belirlenmesi ve uygulanması konusunda tutarlılık, adalet ve mantık söz konusu
değildir. Ufak bir çocuğun uzvunu misafirlere göstermesi güldürü unsuru iken
kız çocuğunun karşı cinsten biriyle gezmesi son derece rahatsız edici olabilir.
Her türlü kötülüğün uygulanmasının temel iştah noktası mağdur olacak kişi ya da
canlıların sesini ne kadar duyurabileceğiyle alakalıdır. Çocuğun hakkını arayıp
işlem yapabilecek kişilere derse girme konusunda şikayet edebilmesi, polisin
kırmızı ışıkta geçişini halkın şikayet edebilmesi, hayvanın tecavüze karşı
kendini ifade edebilmesi ya da edememesi bu eylemlerin gerçekleştirilmesiyle
doğrudan alakalıdır.
Peki neden kanun karşısında
ahlak ve kültürün hükmünün kalmaması toplum açısından önemlidir? Şu örneklerle
açıklayabiliriz. Hiçbir olaya şaşırmadığımız günümüzde resmi kıyafetiyle gasp
edilen bir polis memuru haberine şahit olmamışızdır. Gençler birbirlerini
bıçaklamak ya da uyuşturucu kullanmak için karakol önlerini tercih etmezler. Ya
da kanunun kesin uygulanacağına emin olduğunuz herhangi bir yerde kesinlikle
kural dışına çıkmazsınız(Üniversitede kopya çeken insan sayısıyla kpss’deki -kişisel- kopya vakalarının sayısını
karşılaştırabilirsiniz). Çünkü kanunlar evrensel kabullere yakın bir çizgide
devam eder çoğu zaman. Ve bu kuralların uygulanması esnasında ceza görecek
kişilerin isimleri önemsizdir –önemsiz olmalıdır-. Ve polis örneğinde de tahmin
edeceğiniz üzere kurallara uymama konusunda uygulanacak ceza maddidir. En iyi
ihtimalle cebindeki parayı alacak, daha ileri boyutta ise özgürlüğünüze –siz düzelene
kadar- el koyacaklardır. Bu çoğu zaman kural çizgisini aşacak kişiler için
caydırıcı olmaktadır.
Batı düzeninin doğu düzeninden kat be kat iyi olmasının
temelinde de bu yasal kuralların uygulamasının ve takibinin iyi yapılması yatmaktadır.
Kurallar belirli, katı, caydırıcı, açık, uygulanabilir ve herkes içindir. Kişi
ya da kurumlar için hiçbir inisiyatif söz konusu değildir.
Doğu toplumu olarak bu durumun
açıklığını ve mantığını kavramamız mümkün değildir. Doğu toplumu eylemlerini
duygusallık üzerine inşa etmiştir. Doğru ve yanlışların tespitinden önce doğru
ve yanlışları uygulayan kişinin kimliği önem arz etmektedir. Hiçbir doğu
toplumu babam olsa da cezasını çeksin diyemez. Bir suç işlemiş kardeşini –hatta
arkadaşını- adalete teslim edemez. Yahut haksızlığa karşı belirli ölçüdeki
insanları karşısına alamaz. Çünkü kültür ahlak kodu üzerinde baskın gelmiştir
ve bu durumda kanunun herhangi bir hükmü yoktur.
Kanunlar ve kanunların
uygulanması yeterli midir? Temele baktığımızda evrensel değerlere yakın olsa da
aslında kanunlar da yeterli değildir. Bir insanı öldürmenin, varlığına ve yaşam
koşullarına zarar getirmenin hiçbir izahının mümkün olmaması durumunda kanunların da yeterli olduğundan söz
etmek mümkün olacaktır.
Peki bu düşünceler ve bakış
açısını edindik ne işimize yarayacak? Çocuklarınızı eğitirken ahlak kurallarını
ve kültür kodlarını doğal olarak zihin yapılarına işleyeceğiz. Bu kodların en
üstüne her zaman kanunları ve evrensel değerleri kodlamamız büyük önem
taşımaktadır. Bu kodlar onun kötü bir insan olmasını büyük ölçüde
engelleyecektir. Ve bu zihinlerin kültürel-ahlaki kodların kanunlar karşısında
uygunluğunu eleştirebilmesi konusunda cesaretlendirilmesi güzel bir dünyanın
açılması mümkün olmayan kapısının yerinin saptanması konusunda kolaylık
sağlayacaktır. En önemlisi faydacı bir yaklaşımla iyi insan olma eğilimindeki
insanlar zamanla yok olacak, iyi bir insan olduğu için hak ettiğini kazanacak
toplumun kapıları aralanacaktır.