26 Aralık 2016 Pazartesi

Modern Dünya Köleleri

                21. yüzyılda sıklıkla yakınılıp bir türlü kapatılamayan yaraya klişe bir neşter de kendi elimle vurmakta bir beis görmüyorum. Zira teknoloji göğsünde kocaman bir ‘’Freedom’’ dövmesiyle her bir bireyi tek tek kucaklamakta, zorba bir sevgili misali sevgi sözcüklerini tatlı dille mırıldana mırıldana nefes almaz hale gelene kadar sarmalamaktadır.
                Henüz tarihin kendini sıfırlama ihtiyacı hissetmediği milat öncesi dönemlerde kusursuz fiziği ve savaşçı kişilikleriyle hizmet ettiği tebaanın rüyalarını süsleyen bir grup insan vardı. Halk her bir görüş gününü sabırsızlıkla bekler; içindeki kazanma güdüsünü, şiddeti, kan arzusunu ve stresi bu adamlar aracılığıyla atarlardı. O dönem insanının kafasındaki tanrı figürünün insan vücuduna yansımasıydı her biri. Güç ve kusursuzluğu simgeler, arzulanan vücut yapısının ulaştığı son tahayyül noktası olurlardı. ‘’Gladyatörler’’. Kaderin cilvesidir ki –aslında kaderin cilvesi olmadığını biliyoruz- bu insan azmanları sıska yahut şişman zenginlerinin birer kölesidir. Mülk temelli insan tabiatının birer kölesi olan bu yaratıklar sahiplerinin hükmettiği tebaayı oyunlarıyla zaptetmekle mükelleftir. Öyle ki ekonomik ve siyasal bunalım içinde duygusal olarak aşırı yüklenmiş halk bu azmanların birbirini katlettiği şovlarla ‘’katharsis’’ olacak, gündelik bunalımlarını arenadaki kanla harmanlayıp sahada bırakacak, arınmış bir şekilde huzurla evlerine dönecektir.
                Demek istediğim yüzyıllardır toplumları dize getirmek için çokça kullanılan bir yöntemdir sahne şovları. Binlerce gözü üzerine toplamanın en kestirme iki yolu mevcut; sıradışı hareketlerde bulunmak ve kusursuz bir seyir zevki yaşatmak. Çıplak bir toplumda giyinik gezmek yahut giyinik bir toplumda çıplak gezmek sıradışı hareketlere girebilir. Lakin ilgi çekiciliği diğerine göre nispeten daha kısa sürelidir. Kusursuz bir seyir zevki bir arenada birinin diğerini öldürmesinden, bir buçuk saatlik bir futbol müsabakasına hatta haftalar süren olimpiyatlara kadar ilerleyebilir.
                Tarih boyunca seyir zevki için kendini köle eden insanlar mevcuttur. Tabii bunlara hükmeden sahipleri de. Bu kölelerin ortak özellikleri toplum içinde ulaşılmak istenen insan figürü olmalarıdır. Uğraştıkları alanda en iyi olmaları, kusursuz bir fiziğe sahip olmaları, uğraş alanları içine girdiklerinde karizmatik bir yapıya sahip olmaları şarttır. Çoğu zaman akla bile gelmez birer köle oldukları. Başlarda bariz birer tutuklu hükmünde olan bu köleler zaman içinde zincirlerinden arınmış fakat kendilerini saran şeffaf esaret ipliklerinden bir türlü kurtulamamıştır. Öyle ki kendilerini kusursuz bir görünüme sokan insanlık dışı yoğun idmanlardan bir an olsun kendilerini kurtaramazlar. Bir anlık gafletleri onları bu üne kavuşturan yeganeliği ortadan kaldıracak, toplum içindeki geçilmezlik görüntüsünü yerle bir edecektir. Ve bir süper kahramanın halkın gözünde bir anda toz olması için başka bir kahraman tarafından yenilmesi yeterlidir. Günümüz sporcularında, sanatçılarında ve ünlülerindeki bu derin kaygıyı, tarihten silinmemek adına verilen çabayı çıplak gözle alelade bir bakışla görmek mümkündür. Her bir spor dalı, sanat dalı endüstrisini de beraberinde oluşturmakta, bu sanatı icraa eden insanları kusursuzluğa zorlamakta ve satılan bir meta haline getirmektedir. Artık er kişi işini zevkle icraa eden bir kişi olmaktan çıkmakta, işinin en iyisi olmaktan başka gaye taşımamaktadır.
                Peki teknoloji bunun neresinde? Ve biz bu teknolojinin neresindeyiz? Gladyatörlerin hunharca savaştığı arenaya son kez bir daha götürmek istiyorum sizleri. Kendinizi arenada hissedin. En önden seyrediyorsunuz karşılaşmayı. Yerlerde yüzlerce silah var ve siz kan gölü içinde şevk ile kendinizden geçmektesiniz. Seyirciler olarak o kadar kaptırıyorsunuz ki kendinizi, bir anda arenanın içine düşüveriyorsunuz. Siz ve diğerleri… Her yer o kadar kalabalıklaşmış ki sizin gibilerden gladyatörleri görmüyorsunuz artık. Başlıyorsunuz gözünüz kapalı naif bir gladyatör misali saldırmaya…

                Teknoloji zaman ve mekan kavramını yerle bir etti. Artık mekanı cebinizde taşıyabiliyor ve zamana kolaylıkla meydan okuyabiliyorsunuz. Zaman kısmı tek taraflı tabii. Hızlı bir şekilde ileri alabilmek mümkün. Geriye sarmak hala kurgusal bir hayal… Ufak dokunuşlarla her bir yer anında arenaya dönüşüveriyor. Tabii bizler de birer gladyatöre. Başlıyoruz ha bire savaşmaya. Tutunabilmek için artık en güzeli, en kaslısı ve en kilosuzu olmak zorundayız. Artık istediğimiz gibi yiyemez, istediğimiz gibi giyinemez, istediğimiz gibi yaşayamayız. Artık arenanın o renkli ışıkları ve atmosferi tüm dünyada tezahür etmiştir. Ve bununla birlikte toplum her bir bireyini savaşa dahil etmiştir. Şişman olan şişmanlığıyla, paspal olan paspallığıyla mağlup olmaktadır. Kimse özgür değildir eskisi gibi. Özgürlük, taliplilerince çoktan boğulmuştur. Artık geri dönüşü de yoktur ne yazık ki. Yaşanılabilecek en güzel dünya daha çok beğeniyle, daha çok övgüyle, daha fit bir vücutla, daha güzel özlü sözlerle mümkün olacaktır. Bir de daha çok bilmelisiniz artık. İhtiyacınız olmayan bilgileri dahi. Boyuna insan geçebilmelisiniz mesela. Bir de birkaç dil daha bilmek gerekir. Kendini ve bildiklerini daha fazla insana kanıtlayabilmek için. Dünya nefes almaya çalıştığın bir yer değil, kabul görmeye çalıştığın büyükçe bir sahne olmuştur. Ve bu dehşet verici ölümcül sahne size parmak uçlarınız kadar yakındır. ‘’Layk’’ınız bol olsun…