21.
yüzyılda sıklıkla yakınılıp bir türlü kapatılamayan yaraya klişe bir neşter de
kendi elimle vurmakta bir beis görmüyorum. Zira teknoloji göğsünde kocaman bir ‘’Freedom’’
dövmesiyle her bir bireyi tek tek kucaklamakta, zorba bir sevgili misali sevgi
sözcüklerini tatlı dille mırıldana mırıldana nefes almaz hale gelene kadar
sarmalamaktadır.
Henüz
tarihin kendini sıfırlama ihtiyacı hissetmediği milat öncesi dönemlerde kusursuz
fiziği ve savaşçı kişilikleriyle hizmet ettiği tebaanın rüyalarını süsleyen bir
grup insan vardı. Halk her bir görüş gününü sabırsızlıkla bekler; içindeki
kazanma güdüsünü, şiddeti, kan arzusunu ve stresi bu adamlar aracılığıyla
atarlardı. O dönem insanının kafasındaki tanrı figürünün insan vücuduna
yansımasıydı her biri. Güç ve kusursuzluğu simgeler, arzulanan vücut yapısının
ulaştığı son tahayyül noktası olurlardı. ‘’Gladyatörler’’. Kaderin cilvesidir
ki –aslında kaderin cilvesi olmadığını biliyoruz- bu insan azmanları sıska
yahut şişman zenginlerinin birer kölesidir. Mülk temelli insan tabiatının birer
kölesi olan bu yaratıklar sahiplerinin hükmettiği tebaayı oyunlarıyla
zaptetmekle mükelleftir. Öyle ki ekonomik ve siyasal bunalım içinde duygusal
olarak aşırı yüklenmiş halk bu azmanların birbirini katlettiği şovlarla ‘’katharsis’’
olacak, gündelik bunalımlarını arenadaki kanla harmanlayıp sahada bırakacak,
arınmış bir şekilde huzurla evlerine dönecektir.
Demek
istediğim yüzyıllardır toplumları dize getirmek için çokça kullanılan bir
yöntemdir sahne şovları. Binlerce gözü üzerine toplamanın en kestirme iki yolu
mevcut; sıradışı hareketlerde bulunmak ve kusursuz bir seyir zevki yaşatmak. Çıplak
bir toplumda giyinik gezmek yahut giyinik bir toplumda çıplak gezmek sıradışı
hareketlere girebilir. Lakin ilgi çekiciliği diğerine göre nispeten daha kısa
sürelidir. Kusursuz bir seyir zevki bir arenada birinin diğerini öldürmesinden,
bir buçuk saatlik bir futbol müsabakasına hatta haftalar süren olimpiyatlara
kadar ilerleyebilir.
Tarih
boyunca seyir zevki için kendini köle eden insanlar mevcuttur. Tabii bunlara
hükmeden sahipleri de. Bu kölelerin ortak özellikleri toplum içinde ulaşılmak
istenen insan figürü olmalarıdır. Uğraştıkları alanda en iyi olmaları, kusursuz
bir fiziğe sahip olmaları, uğraş alanları içine girdiklerinde karizmatik bir
yapıya sahip olmaları şarttır. Çoğu zaman akla bile gelmez birer köle
oldukları. Başlarda bariz birer tutuklu hükmünde olan bu köleler zaman içinde zincirlerinden
arınmış fakat kendilerini saran şeffaf esaret ipliklerinden bir türlü
kurtulamamıştır. Öyle ki kendilerini kusursuz bir görünüme sokan insanlık dışı
yoğun idmanlardan bir an olsun kendilerini kurtaramazlar. Bir anlık gafletleri
onları bu üne kavuşturan yeganeliği ortadan kaldıracak, toplum içindeki
geçilmezlik görüntüsünü yerle bir edecektir. Ve bir süper kahramanın halkın
gözünde bir anda toz olması için başka bir kahraman tarafından yenilmesi
yeterlidir. Günümüz sporcularında, sanatçılarında ve ünlülerindeki bu derin
kaygıyı, tarihten silinmemek adına verilen çabayı çıplak gözle alelade bir
bakışla görmek mümkündür. Her bir spor dalı, sanat dalı endüstrisini de
beraberinde oluşturmakta, bu sanatı icraa eden insanları kusursuzluğa
zorlamakta ve satılan bir meta haline getirmektedir. Artık er kişi işini zevkle
icraa eden bir kişi olmaktan çıkmakta, işinin en iyisi olmaktan başka gaye
taşımamaktadır.
Peki
teknoloji bunun neresinde? Ve biz bu teknolojinin neresindeyiz? Gladyatörlerin hunharca
savaştığı arenaya son kez bir daha götürmek istiyorum sizleri. Kendinizi arenada
hissedin. En önden seyrediyorsunuz karşılaşmayı. Yerlerde yüzlerce silah var ve
siz kan gölü içinde şevk ile kendinizden geçmektesiniz. Seyirciler olarak o
kadar kaptırıyorsunuz ki kendinizi, bir anda arenanın içine düşüveriyorsunuz. Siz
ve diğerleri… Her yer o kadar kalabalıklaşmış ki sizin gibilerden gladyatörleri
görmüyorsunuz artık. Başlıyorsunuz gözünüz kapalı naif bir gladyatör misali
saldırmaya…
Teknoloji
zaman ve mekan kavramını yerle bir etti. Artık mekanı cebinizde taşıyabiliyor
ve zamana kolaylıkla meydan okuyabiliyorsunuz. Zaman kısmı tek taraflı tabii. Hızlı
bir şekilde ileri alabilmek mümkün. Geriye sarmak hala kurgusal bir hayal… Ufak
dokunuşlarla her bir yer anında arenaya dönüşüveriyor. Tabii bizler de birer
gladyatöre. Başlıyoruz ha bire savaşmaya. Tutunabilmek için artık en güzeli, en
kaslısı ve en kilosuzu olmak zorundayız. Artık istediğimiz gibi yiyemez,
istediğimiz gibi giyinemez, istediğimiz gibi yaşayamayız. Artık arenanın o
renkli ışıkları ve atmosferi tüm dünyada tezahür etmiştir. Ve bununla birlikte toplum
her bir bireyini savaşa dahil etmiştir. Şişman olan şişmanlığıyla, paspal olan
paspallığıyla mağlup olmaktadır. Kimse özgür değildir eskisi gibi. Özgürlük,
taliplilerince çoktan boğulmuştur. Artık geri dönüşü de
yoktur ne yazık ki. Yaşanılabilecek en güzel dünya daha çok beğeniyle, daha çok
övgüyle, daha fit bir vücutla, daha güzel özlü sözlerle mümkün olacaktır. Bir de
daha çok bilmelisiniz artık. İhtiyacınız olmayan bilgileri dahi. Boyuna insan
geçebilmelisiniz mesela. Bir de birkaç dil daha bilmek gerekir. Kendini ve
bildiklerini daha fazla insana kanıtlayabilmek için. Dünya nefes almaya
çalıştığın bir yer değil, kabul görmeye çalıştığın büyükçe bir sahne olmuştur. Ve
bu dehşet verici ölümcül sahne size parmak uçlarınız kadar yakındır. ‘’Layk’’ınız
bol olsun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder