11 Nisan 2020 Cumartesi

KORONA VİRÜSÜNÜN GÜNDELİK NORMLARA ETKİSİ


                Normal olmayan bir sürecin norm kavramını sorgulatması zaruridir. Hepimizin önümüze birden çıkıveren şu süreçte normlarımızı yeniden sorguladığımız yahut değiştirdiğimiz malum. Yavaş yavaş da normal dediğimiz birçok şeyin doğal olmadığını fark etmeye başlıyoruz.
                Bir ay önceki döneme dönmekle yıllar öncesi döneme dönmek arasında bir fark yok aslında. Ama bugünden yarına geçişin bile fark getireceği bir dönemdeyiz. Çünkü her yeni gün gündelik rutini bozacak yeni bir sürprizi doğurmaya müsait ve dünya üzerindeki bütün insanlar her türlü sürprize hazır bir pozisyonda. Öyle ki daha ne kadar şaşırabiliriz sınırlarını saptamak zor. İki ay önce kurgusal bir metin olabilecek olayları çoktan norm haline getirmeyi başardık.

                Böyle zamanlarda attığın bir adımı bile uzun uzadıya düşünmek mümkün. Çünkü her gün sabah mutsuz bir şekilde uyandığın gün ışığını henüz almamış sokakları uyumadan son bir kez dinleme fırsatı bulabiliyorsun. Ve hiçbir şekilde sabahları kulak kesilmediğin kuşların aslında gürültülü bir şekilde kulaklarını cırmaladığını fark edebiliyorsun. Bunun sabahın bu saatlerinde belirgin olmasının iki ihtimali var. İnsanlar doğayı gürültülü bir şekilde mesai saatlerinde uzaklara kovuyor ya da şehrin günlük gürültüsü doğanın seslerini bastırıyor. İki ihtimali de değil. Asıl garip olan doğal olan sesleri garipseyerek gündüz gürültüsünü normalleştirebilmek.
                Issızlığın ürpertisini fark etmeden her gün yürüdüğün yolda ya da gündüz vakti balkonunda hissedebilmek geceleri ıssız bir ormanda yürüme hissini doğadan yapay şehir merkezlerinin zift asfaltlarına taşıyabilmekte. Doğa kendinin olanı bir şekilde kendi bünyesine taşımaya başladı. Ve burada garipsediğimiz durum yine aynı. Doğa ve doğallık. Esnek saatlerin getirdiği uyku vakti keyfiyeti kendin için doğru olan yaşam zaman dilimlerini seçme lüksünü oluşturdu. Bu aslında tüm teknolojik uyarıcıların seni aynı kavram üzerinde düşünmeye ittiği zamanları es geçebilme imkanını veriyor. Öyle ki ‘’prime time’’ denilen saatlerde aynı kavram üzerine farklı düşünme zorunluluğu ortadan kalkıyor ve aşılabilirse keyif veren farklı zaman dilimleri ortaya çıkarılması mümkün oluyor.
                Üretme çılgınlığının oluşturduğu mesai mekanizmasına uzaktan bakabilme imkanı bulduk. Ve bu süreçte gittiğimiz yoldan vardığımız yere, konuştuğumuz insanlardan gündelik rutinlerimize kadar geçen hızlı günlerin aralarındaki detaylara odaklanabilme ya da dikkat etme fırsatı edindik. Öyle ki yorucu bir günümüzü beş cümleyle ifade ediyorken karşımıza çıkacak ilk fırsattaki bir günlük -normal- mesaiyi onlarca cümleyle anlatabiliriz. Bunun yanında tokalaşma, sarılma, temas, öpüşme gibi gündelik rutinlerimizin verdiği duygulara tekrar dikkat edebilecek hassasiyete sahibiz.
                Bunun yanında gerçeküstü olarak adlandırabileceğimiz birçok uygulamaya da alışmaya başladık. Büyük medeniyetlerin askerleri sokağa döküp sokağa çıkma yasağı ilan edebilmesi son derece şaşırtıcı olması gerekirken fazla da garipsemedik. Bu şüphesiz ki birçok devlet için birçok yeni uygulamayı deneyebilmesi konusunda yönetimleri cesaretlendirecektir. Daha otokratik yapıları benimseyenler olacağı gibi bazı yasakları alışılmışken devam ettirmek isteyenler de olacaktır. Farklı mesai tarzlarını daha faydalı bulup mesailerini günün farklı saatlerine yayanlar da olacaktır. Evde çalışmanın işyerinde çalışmaktan daha verimli olduğunu keşfedenler de çıkacaktır. Ekonominin getirdiği çalkantılarla yeni sistemler görmek bile şaşırtıcı olmayacaktır.
                Bir başka farkındalığımız da toplum yönetmenin aslında ne kadar zor olduğudur. Yani konu ne olursa olsun yüzde 90’ın üstünde bir mütabakata varmak aslında imkansıza çok yakın. Doğruluğundan asla şüphe etmeyeceğimiz konularda dahi ortak bir noktada birleşmemiz mümkün değil. Bir başka dikkat edilmesi gereken konu ise birbirimizi doğru, yanlış, iyi, kötü vb. konularda yaftalamada ne kadar acımasız olduğumuzdur-bu konularda çuvaldızı kendime batırıyorum-. Tüm olaylar karşısında olayın faillerini aptal, akılsız, cahil, cani, kötü, iyi gibi kavramlarla tanımlıyoruz. Bunları yaparken olayın gerçekleşmesinde pay sahibi olan sosyolojiyi göz ardı ediyoruz. Öyle ki bizler de daha iyilerin kötüsü, daha kötülerin iyisiyiz. Yani vahşi olarak nitelendirilmemiz ya da medeni görünmemiz sadece alttan ya da üstten bakacak kişilerin tanımlamalarına bağlı. Sanırım bu durumu da dikey düzlemden yatay düzleme yerleştirmemiz konusunda biraz daha istekli olmalıyız. Yani kabul etmemiz gereken asıl mevzu hepimiz ilgilerimiz doğrultusunda fikir sahibi, ilgimiz dışında kalan konularda cahiliz. Yani aslında günlerce okuma yazma bilmeyen bir fırıncının gözü kapalı yaptığı ekmeği yapabilmekle övündük. Sosyal medyada gündem yaratabilecek kudret fırıncıda olabilseydi muhtemelen yapılan ekmeklerle ve ekmeklerin kalitesizliği alay konusu olacaktı.
                Toparlamak gerekirse bir virüs eşliğinde birçok konuyu tekrar gözden geçirme ve detayları tek tek irdeleme imkanı bulduk. Değer yargılarımızı ve değerlerimizi ince ayrıntısına kadar yeniden kazandık. Önümüzde keyifle tekrar normu yakalamanın hazzını verecek birkaç hafta olacak. Ve yeniden rutinlerimize aynı kayıtsızlıkla devam edeceğiz. Bu sıra dışı olayın kazanımları arasında en önemlisi ise yıllarca temizliğin öneminden bahsedip alışkanlık kazandıramadığmız genç nesil kalıcı bir şekilde temizliğin ve kişisel alanın önemini öğrenmiş oldu. Bunun üzerine yapılacak ufak dokunuşlarla temizliğe son derece düşkün bir nesli kalıcı olarak inşa etmek son derece mümkün.
                Kaybettiklerimizi tekrar kazanma fırsatını iyi bir şekilde değerlendirebilmek dileğiyle…