Normal
olmayan bir sürecin norm kavramını sorgulatması zaruridir. Hepimizin önümüze
birden çıkıveren şu süreçte normlarımızı yeniden sorguladığımız yahut
değiştirdiğimiz malum. Yavaş yavaş da normal dediğimiz birçok şeyin doğal
olmadığını fark etmeye başlıyoruz.
Bir
ay önceki döneme dönmekle yıllar öncesi döneme dönmek arasında bir fark yok
aslında. Ama bugünden yarına geçişin bile fark getireceği bir dönemdeyiz. Çünkü
her yeni gün gündelik rutini bozacak yeni bir sürprizi doğurmaya müsait ve
dünya üzerindeki bütün insanlar her türlü sürprize hazır bir pozisyonda. Öyle
ki daha ne kadar şaşırabiliriz sınırlarını saptamak zor. İki ay önce kurgusal
bir metin olabilecek olayları çoktan norm haline getirmeyi başardık.
Böyle
zamanlarda attığın bir adımı bile uzun uzadıya düşünmek mümkün. Çünkü her gün sabah
mutsuz bir şekilde uyandığın gün ışığını henüz almamış sokakları uyumadan son
bir kez dinleme fırsatı bulabiliyorsun. Ve hiçbir şekilde sabahları kulak
kesilmediğin kuşların aslında gürültülü bir şekilde kulaklarını cırmaladığını
fark edebiliyorsun. Bunun sabahın bu saatlerinde belirgin olmasının iki
ihtimali var. İnsanlar doğayı gürültülü bir şekilde mesai saatlerinde uzaklara
kovuyor ya da şehrin günlük gürültüsü doğanın seslerini bastırıyor. İki
ihtimali de değil. Asıl garip olan doğal olan sesleri garipseyerek gündüz
gürültüsünü normalleştirebilmek.
Issızlığın
ürpertisini fark etmeden her gün yürüdüğün yolda ya da gündüz vakti balkonunda
hissedebilmek geceleri ıssız bir ormanda yürüme hissini doğadan yapay şehir
merkezlerinin zift asfaltlarına taşıyabilmekte. Doğa kendinin olanı bir şekilde
kendi bünyesine taşımaya başladı. Ve burada garipsediğimiz durum yine aynı.
Doğa ve doğallık. Esnek saatlerin getirdiği uyku vakti keyfiyeti kendin için
doğru olan yaşam zaman dilimlerini seçme lüksünü oluşturdu. Bu aslında tüm
teknolojik uyarıcıların seni aynı kavram üzerinde düşünmeye ittiği zamanları es
geçebilme imkanını veriyor. Öyle ki ‘’prime time’’ denilen saatlerde aynı
kavram üzerine farklı düşünme zorunluluğu ortadan kalkıyor ve aşılabilirse
keyif veren farklı zaman dilimleri ortaya çıkarılması mümkün oluyor.
Üretme
çılgınlığının oluşturduğu mesai mekanizmasına uzaktan bakabilme imkanı bulduk.
Ve bu süreçte gittiğimiz yoldan vardığımız yere, konuştuğumuz insanlardan gündelik
rutinlerimize kadar geçen hızlı günlerin aralarındaki detaylara odaklanabilme
ya da dikkat etme fırsatı edindik. Öyle ki yorucu bir günümüzü beş cümleyle
ifade ediyorken karşımıza çıkacak ilk fırsattaki bir günlük -normal- mesaiyi
onlarca cümleyle anlatabiliriz. Bunun yanında tokalaşma, sarılma, temas, öpüşme
gibi gündelik rutinlerimizin verdiği duygulara tekrar dikkat edebilecek
hassasiyete sahibiz.
Bunun
yanında gerçeküstü olarak adlandırabileceğimiz birçok uygulamaya da alışmaya
başladık. Büyük medeniyetlerin askerleri sokağa döküp sokağa çıkma yasağı ilan
edebilmesi son derece şaşırtıcı olması gerekirken fazla da garipsemedik. Bu
şüphesiz ki birçok devlet için birçok yeni uygulamayı deneyebilmesi konusunda
yönetimleri cesaretlendirecektir. Daha otokratik yapıları benimseyenler olacağı
gibi bazı yasakları alışılmışken devam ettirmek isteyenler de olacaktır. Farklı
mesai tarzlarını daha faydalı bulup mesailerini günün farklı saatlerine
yayanlar da olacaktır. Evde çalışmanın işyerinde çalışmaktan daha verimli
olduğunu keşfedenler de çıkacaktır. Ekonominin getirdiği çalkantılarla yeni
sistemler görmek bile şaşırtıcı olmayacaktır.
Bir
başka farkındalığımız da toplum yönetmenin aslında ne kadar zor olduğudur. Yani
konu ne olursa olsun yüzde 90’ın üstünde bir mütabakata varmak aslında
imkansıza çok yakın. Doğruluğundan asla şüphe etmeyeceğimiz konularda dahi
ortak bir noktada birleşmemiz mümkün değil. Bir başka dikkat edilmesi gereken
konu ise birbirimizi doğru, yanlış, iyi, kötü vb. konularda yaftalamada ne
kadar acımasız olduğumuzdur-bu konularda çuvaldızı kendime batırıyorum-. Tüm
olaylar karşısında olayın faillerini aptal, akılsız, cahil, cani, kötü, iyi
gibi kavramlarla tanımlıyoruz. Bunları yaparken olayın gerçekleşmesinde pay
sahibi olan sosyolojiyi göz ardı ediyoruz. Öyle ki bizler de daha iyilerin
kötüsü, daha kötülerin iyisiyiz. Yani vahşi olarak nitelendirilmemiz ya da
medeni görünmemiz sadece alttan ya da üstten bakacak kişilerin tanımlamalarına
bağlı. Sanırım bu durumu da dikey düzlemden yatay düzleme yerleştirmemiz
konusunda biraz daha istekli olmalıyız. Yani kabul etmemiz gereken asıl mevzu
hepimiz ilgilerimiz doğrultusunda fikir sahibi, ilgimiz dışında kalan konularda
cahiliz. Yani aslında günlerce okuma yazma bilmeyen bir fırıncının gözü kapalı
yaptığı ekmeği yapabilmekle övündük. Sosyal medyada gündem yaratabilecek kudret
fırıncıda olabilseydi muhtemelen yapılan ekmeklerle ve ekmeklerin kalitesizliği
alay konusu olacaktı.
Toparlamak
gerekirse bir virüs eşliğinde birçok konuyu tekrar gözden geçirme ve detayları
tek tek irdeleme imkanı bulduk. Değer yargılarımızı ve değerlerimizi ince
ayrıntısına kadar yeniden kazandık. Önümüzde keyifle tekrar normu yakalamanın
hazzını verecek birkaç hafta olacak. Ve yeniden rutinlerimize aynı kayıtsızlıkla
devam edeceğiz. Bu sıra dışı olayın kazanımları arasında en önemlisi ise
yıllarca temizliğin öneminden bahsedip alışkanlık kazandıramadığmız genç nesil kalıcı
bir şekilde temizliğin ve kişisel alanın önemini öğrenmiş oldu. Bunun üzerine
yapılacak ufak dokunuşlarla temizliğe son derece düşkün bir nesli kalıcı olarak
inşa etmek son derece mümkün.
Kaybettiklerimizi
tekrar kazanma fırsatını iyi bir şekilde değerlendirebilmek dileğiyle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder