25 Kasım 2014 Salı

KABUĞUNU KAYBEDEN KAPLUMBAĞA


                Zaman içinde oluşan hengamede, koşuşturmada ve olaylar dizisinde fark edemiyor insan olanları ve olacakları. Kafasında kısmen kurduğu hesaplar tutmuştu çocuğun. Görebildiği yere kadar… Peki ya sonra? Sonra şansı yaver gidip iş güç hanım çocuk hesaplarını erkenden vermeye girişebilenlerin meşguliyeti devam ederken 22’sinden sonrası çıkmaza girmiş boş zaman edinebilenler düşünmeye başladı. Yapacak şeyi kalmayan insanların sevdiği meşgaledir düşünmek. Herhangi bir ücret gerektirmez ve zaman tüketmek için güzel bir uğraştır. Düşüncelerimin bazı noktalara odaklanması bu zamandan sonra başladı. Okulu işini gücünü bitirip geldikleri yerlere dönen insanlar arasında fark ettim dönecek yerimin olmadığını. Başımızdan eksik olmasın baba ocağı var elbet. Büyüttüğün ağaç çıktığı saksıya yetmiyor fakat. Yaşam tarzın evin atmosferinden koşar adım uzaklaşmış. Mahalle eşin dostun çocukluğunun paydaşları bambaşka birer insan, birer yabancı. ‘’Nereye gidecektim lan ben?’’ karmaşasında arkanı dönüyorsun son geçici düzenin de bozulmuş. Birçok evin var çevrede, hangi kapıyı çalsan geri çevirmezler sığınmalık. Ama ne yaparsan yap ‘’işte bu lan benim evim’’ diyemiyorsun. Bu noktada başlıyor bütün karmaşa. Sonradan fark ediyorsun kendine özel bir yerinin olmadığını. Bir oda, bir yatak, çekilebileceğin bir kabuk olmadığını. Kabuğunu kaybetmiş kaplumbağa telaşında ve hantallığında düşüncelere dalarak başlar kabuğunu bulma macerası. Ağır aksak ilerler yol artık. Her bir gölge ‘’bu muydu lan kabuk dedikleri?’’ hissi uyandırırken düşüncelerin içselleşmesi ve bu durumun sürekli hal almasının acı bir sonu var tabii. Düşünürken yol alanlar gittiği yollara pek dikkat etmez -yolu düşünmüyorlarsa tabii-. Ve ardından gelen yalnızlık var. İç hesaplaşmayla meşgulken dış ilişkiler göz ardı edilir. Tabii teknoloji çağındayız eşrafta jargon da hızlı değişir. Aynı şeye güldüğün insanlar iç meşguliyetle farklı şeylere güler olmuşlardır. Artık kabuğunu kaybeden kaplumbağa kabuğunu düşünürken kabuğunu kaybeden diğer kaplumbağaları da kaybetmiştir. Bu kaos yeni meşguliyetler bulana dek devam edecektir. Hiçbir zaman kabuğunu bulamayacak bahsettiğim türdeki canlılar. Yalnızca türlü uğraşlarla kaybettiklerini unutacak. Pişman mıyım olanlardan tabii ki hayır. Yaşlanıp elden avuçtan düşünce düşünülenlerin hesabını peşinen ödüyorum. Kastettiğim savaş, yalnızlık ve kendini bulmak üzerine. Savaşın tek güzelliğidir yeniden daha organize yapılanma zorunluluğu.
 Kaybedilenler ve ayak uydurulamayanlar insanın kendi içine yolculuğu zorunlu kılar. İçe yolculukla yalnızlaşır insan ve yalnızlaştıkça içine yol alır. Paradigma halini alan bu yolculukta yol daima tek kişiliktir.
                                                      -Kabuğunuz sırtınızda mı? İyi düşünün!-    

                                                                                                         -26 Kasım 2014-


                

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder