Kavga etmeden yol yürümek de
güzelmiş! Öyle laf dalaşını yahut fiziksel şiddeti kastetmiyorum. Ruhu zedeleyen,
zihinleri yoran büyük münakaşalar... Kabul etmeliyim hedeflediğim noktalardan
uzaklarda, düzeltiyorum çok uzaklarda bir noktaya istiflendim. Sessiz, sakin,
gürültüsüz yineleniyorum.
Bu
zamana kadar olumsuz düşünmeyi öğrendim. Ya da kendi tabirimle hayatla
mücadeleyi. Belirli hedeflerim doğrultusunda tırnaklarımla kazıyarak bir
yermeye gelme çabalarımı… İlginç bir olay oldu sonra. Sihirli bir çubuk
dokundu. Yok öyle demeyelim. Sihirli bir parmak dokundu. Sihirli yüzlerce minik
parmak… Biri için mücadele etmekmiş insanı büyüten bunu öğrenmemiştim daha. Zaten
böyle bir fırsat da geçmemişti elime. Kendimi kurtarmam gerektiği çınlıyordu
kulaklarımda. Onlarca kişi de bu yönde temennide bulunuyordu. Bu yönde
sarmalıyordu dört bir yanımı. Binlerce diye ifade edebileceğim kilometreler
girdi sonra araya. Bir duvar, bir set ördü kendimle ilgili kaygılara. Kendim,
üzdüklerim, geçmişim, adıma duyulan kaygılar… Hiçbiri katlanamadı onca yola,
ardımda kaldı. Kaderimin ortak çizildiği dostumla ben kalakaldık baş başa.
Keskin
çizgilerle çiziliyor hayatın en kesif dönemeçleri. Bu kesif dönemeçlerin ardını
görmüş bulunuyorum. Ardımı görmem mümkün değil. Eski yaşantımda yadırgadığım ne
varsa yapmaktan zevk duyuyorum. Eskiden yaptığım yanlışlara da tekrar
düşmüyorum. Keşke yapmasaydım demek de haksızlık olur. Hayıflanmıyorum da o
kadar. Bu kadar kalbi yumuşak değildim mesela. İçim öyle kolay kolay ısınmazdı.
Isınıyor artık. Günlerimi, saatlerimi, dakikalarımı kendim için değil
öğrenciler için harcamayı seviyorum. Onlar adına endişelenmeyi, onlar adına
tasarruf yapmayı, onlar adına planlar yapmayı, onlar için çalışmayı… Kendime
ayırdığım haftasonlarını sıkıcı buluyorum. Eğlenmiyorum desem yalan olur,
pazartesi sendromu dediğiniz şeye kavuşmayı iple çekiyorum yine de. Kendimle kavga
etmiyor, kavga eden miniklerin kavgasına müdahil oluyorum. Kitaplarını değiştirmek
için çırpınışları oluyor en büyük baş ağrılarım. Diğer öğrencileri
kıskandıkları için tavır koymaları oluyor çektiğim en büyük kapris. Henüz vücut
bulmamış kütüphaneleri oluyor gece gündüz derin derin dalmama sebep. Büyük büyük
binalardan sıyrılıp kışın karlı tepelere tırmanıyor, baharda yeşil çimenler
arasından varıyorum o güzel tepeye. Rahatsız etmiyor hiçbir gündelik sıkıntı o
kadar. Çiçekler ve sevgi dolu -defterden kırpılmış- ufak notlar geliyor her
gün. Ve ben hiçbirini atmaksızın saklıyorum (kaynaştırma öğrencimin anlamsız
karalamaları dahil).
Değişim,
mutlak değişim, mutlaka değişmeli. En güzel çağlarımı yaşıyorum itiraf
etmeliyim. Gündelik klişelere düşmeden bu güzel dünyayı sizlere anlatmalıyım! Güzel
bir tepeyi tırmanıyorum her gün evvela. Ayaklarım yere bastığı vakit sevgi
koridorundan aşarak varıyorum iş yerime. Kapı önü, koridorlar ve bütün odalar
senin için bir şeyler yapmaya çalışan, konuşmak ve sevmek-sevilmek için can
atan minik canlılarla dolu. Ve bu küçük
yalıtılmış dünyada sevdiğimi, sevildiğimi hınca hınç hissediyorum. Sevdiklerim dışında
dış dünyada hiçbir şeyi özlemiyorum mesela. Belki biraz Ankara… Zaman ilerliyor
ve ben altın çağlarımı yaşadığımı hissediyorum. Bunun farkına vararak, farkında
olarak geçiriyorum her bir saniyemi.
Büyüyor
insan ha bire. Ben yine büyüdüğümü hissediyorum. Daha doğal, daha sakin bir
şekilde. Ve ben daha önce yadırgadığım ne varsa tekrar tekrar yapıyorum. Gururla,
şevkle ve doyumsuz bir hazla… Evimi, yurdumu, ev arkadaşımı, işimi ve işime
bağlı her bir unsuru seviyorum. Beni bunları yazmaya iten neydi peki? İyi olduğumu
bildiğinizden ve mutlu olduğumdan emin olmanızı istiyorum. Ve teşekkür etmek istiyorum. Daha önce
yüzlerce kez isyan etmek için kullandığım yine aynı kanalla. Ve bu yola çıkma
eşiğinde kaybettiğim eniştemi çok özlüyorum. İlk farkeden de o olmuştu
yüzümdeki gülümsemeyi. Gülerek anlatacağı, gurur duyacağı bir hayatı yaşıyorum.
Eminim yattığı yerde o da hakettiği rahmete kavuşacak, dualarımızla huzur bulacaktır.
Kendimden
geriye ne mi kaldı? Ben, sevdiklerim, dostlarım, geçirdiğim güzel günlerim,
minik öğrencilerim ve ardı arkası kesilmeyen devrik cümlelerim. Bir de her
birini canı yürekten sevdiğim öğrencilerim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder