ŞİDDET
Şiddet bireyin doğumundan itibaren hayatının tüm aşamalarında ortaya
çıkarma potansiyelini içinde barındırdığı bir olgudur. Doğumundan itibaren
yaşama tutunma mücadelesi içine giren birey toplumdan kazandığı öğretilerle
birlikte yaşama garantisini elde etmenin yanında hayat standartlarını da
geliştirmek adına toplum içindeki yarışı sürekli sürdürmektedir. Psikanalist yaklaşıma
göre bebeklik döneminde öz yaşam becerilerinin edinimi için harcanan emek
bireyin ileriki yaşamında toplumsal rolleri gereği harcadığı çabanın temelini
oluşturmaktadır. Öz bakım becerilerinin ediniminde yaşanan sıkıntılar şiddetin
temelini oluşturmaktadır. Bireyin tuvalet eğitiminde evebeynlerinden aldığı
dönütler bireyin ilerleyen yaşamında baskıcı ve saldırgan olması konusunda
belirleyici olmaktadır. Bebeklik döneminde dışkının vücuttan atılması bebekte
rahatlama hissi yaratmaktadır. Bu boşaltımın tuvalet eğitimi sırasında engellenmesi,
katı tutum sergilenmesi bebekte baskı ve rahatsızlık yaratmakta, bu baskının
edinimi ise şiddet davranışının kazanılmasına sebep olmaktadır. Bebeklik
döneminde haz veren nesnelere ulaşım edim yeterliliği olarak tanımlanabilecek
gücü oluştururken ulaşımın sağlanamaması durumunda ortaya çıkan davranışlar ise
şiddet olgusunun temellerini oluşturmaktadır.
‘’Şiddetin çeşitli tanımlarında karşılaşılan ortak öğeler şunlardır:
Kişinin canını acıtmak, yaralamak, öldürmek, mala zarar vermek amacıyla güç
kullanmak; yasaya aykırı fiziki güç kullanmak; yasaya aykırı bir hedefe varmak
için şiddet kullanmak ya da şiddet kullanma tehdidinde bulunmak; genelde kabul
gören yasa ve ahlak ilkelerine aykırı biçimde fiziksel yok etme, gereksiz yere
kırma, yok etme eylemleri; toplumsal ilişkilerde kabul edilebilirlik sınırlarını
aşan zorlama eylemidir.’’(Özerkmen, s.3; 2012). Şiddet kavramı fiziksel ya da
psikolojik olarak uygulanabileceği gibi toplumların yapısına göre farklılık da
göstermektedir. Bir toplumun yadırgadığı şiddet uygulaması başka bir toplum
tarafından kabul görebilmektedir. Toplumların normlarında da yer yer kabul
görebilen şiddet eğilimleri kişinin başarısızlığını telafi etmesi bakımından
şiddeti kullanmasına da dayanak oluşturmaktadır. Bunun yanında yadırganacak
şiddet davranışları da belirli dayanak noktalarının belirtilmesi koşuluyla
toplum tarafından kabul görebilmektedir. Bu durumda toplumun kabullenemediği
noktayı şiddetin kendisi değil, boyutu ve uygulandığı olay oluşturmaktadır. Bazı
toplumlarda bir erkeğin karısını öldürmek suretiyle darp etmesi toplum
tarafından kabul edilemezken bu girişimin sebebinin karısının ahlaksızlığına
bağlanması kabul gören bir gerekçe olarak karşımıza çıkabilmektedir. Cinnet anını
ortaya çıkarmayan bir örneği ele alacak olursak evde şiddetli tartışma sonucu
karısını yumruklayan bir erkek toplum tarafından yadırganırken bu erkeğin şiddetini
kendine zarar verme sonucunu ortaya çıkaracak şekilde duvarı yumruklamak
suretiyle ortaya çıkarması toplum tarafından yadırganmayacağı gibi kabul de
görmektedir. Farklı toplumlarda farklı örneklerle olay halini alan bu durumlar
ortaya çıkarmaktadır ki anormal karşılanan olgu şiddetin kendisi değil uygulama
şekli ve boyutudur.
ŞİDDETİN PSİKOLOJİK TEMELLERİ
Şiddetin psikolojik boyutunda ise kişinin
bağlı bulunduğu toplumda hayatta kalması, toplum şartlarına ayak uydurması, çevresindeki
bireylere üstünlük sağlama güdüsü gibi etmenlerin yeterince
gerçekleştirilememesi gibi etmenler yatmaktadır. Bir biyolog olan Van Valen’in
ortaya atmış olduğu kızıl kraliçe hipotezi canlının bağlı bulunduğu topluma
ayak uydurma zorunluluğundan bahsetmektedir. Bireyin kendi gelişimi toplumun
gelişimi paralelinde olmalı ya da daha ilerde olmalıdır. Bireyin toplumun
gerisinde kalması bireyin yaşam standartları konusunda zor durumda kalmasına ve
yok olmasına neden olacaktır. Toplum ne kadar yenilenme içine giriyorsa birey
de en az o kadar yenilenme ve gelişme ivmesini yakalamak zorundadır. ‘’Kızıl
Kraliçe Etkisi’nin çıkış noktası, Lewis Carroll’ın (1960) ‘The annotated Alice:
Alice’s adventures in wonderland and Through the Looking Glass’ isimli
eseridir. Buna göre, masalın başkahramanı Alice, Kızıl Kraliçe’nin ülkesinde
Kızıl Kraliçe ile birlikte koşmaktadır. Çok hızlı koşmasına rağmen olduğu yerde
ancak kalabilen Alice, Kızıl Kraliçe’ye; ‘Benim ülkemde, bu kadar uzun süre ve
çok hızlı koşarsan, herhangi bir yere varabilirsin!’ der. Bunun üzerine Kızıl
Kraliçe, ‘Yavaş bir ülke! Burada gördüğün gibi, bu şekildeki koşman, seni ancak
aynı yerde tutabilmeye yetmektedir. Herhangi bir yere ulaşmak istiyorsan, bu
koştuğundan iki kat daha hızlı olmalısın.’ yanıtını vermiştir.’’(KOÇ, YAVUZ; s.
68, 2010). Bireyin toplumsal rekabetinin temelini bu felsefe oluşturmaktadır. Rekabete
ve ayak uydurmaya odaklı bu yapıyla birlikte bireyler arası rekabet ve
yenilenme bireylerin toplum olarak ileri düzeyleri ulaşması konusunda pozitif
bir kolerasyon sağlamaktadır. Bu rekabet olgusuyla kişi toplulukları toptan bir
gelişime doğru yönelmektedir. Bu yönelim sağlanırken ortaya çıkan kişiyi
zorlayan görevler ve başarısızlıklar da şiddetin ortaya çıkmasının temelini
oluşturmaktadır. Bebeklikte öz bakım becerilerinin karşılanamamasının getirdiği
kasılmaların benzeri bu durumlarda da ortaya çıkmakta, bunun sonucunda bireyin
şiddet yönelimleri de vücutlarının gelişimleri oranında büyüme göstermektedir. Bu
noktada öz bakım becerilerinin eksikliğinin ve rahatsız edici uyarıcıların
kaynağı uyaranların yerini başka bir uyaran olan başarısızlık ve istenileni
gerçekleştirememe durumuna sebep olan her türlü unsur almaktadır. Bu noktadan
hareketle şiddetin temel faktörleri, başarısızlık, kabul görmeme, isteklere
ulaşamama, kabullenememe, mağlubiyet gibi unsurlar olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Kişinin günlük rutinlerini bozan durumların ortaya çıkması insanın
kişiliğini oluşturan etmenlerin dengesini bozmakta, kontrolün kaybedilmesine
sebep olmaktadır. Freud’a göre kişiliği oluşturan üç etmen vardır. İd, ego ve
süperego. ‘’İd: Kişiliğin ilkel yönünü oluşturmaktadır. Daima haz ilkesine göre
hareket etmektedir. Gerçek dışı ve mantık dışı istek ve arzularla, bireyin
içsel dürtülerinin her ne pahasına olursa olsun derhal doyurulması
doğrultusunda bir işlevde bulunmaktadır. Süperego: Kişiliğin ahlaki yönünü
temsil eder.Tüm kararlarında ahlak ilkesinden yola çıkarak, katı ahlaki
kurallar çerçevesinde özellikle id’incinsellik ve saldırganlıkla ilişkili
isteklerini ahlaka uygunluğu açısından denetleyerek, kabul edilmesi mümkün
olmayan aşırı istek ve taleplerin karşılanmasına karşı çıkar. Ego: Kişilik
yapısının gerçeklik ilkesine göre hareket eden ve kısmen de olsa bilinçli olan bölümüdür.
Kişiliğin idare meclisi gibi davranır. Ego, gerçekliğin sınırlarının
zorlanmadan bireyin içsel dürtülerinden kaynaklanan ihtiyaçlarının uygun bir
şekilde nasıl karşılanacağını tayin etmektedir.Bireyin başını belaya
sokmayacak çözüm önerileri arar.’’(http://acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/352/mod_resource/content/2/5._hafta-Kisilik_Gelisimi.pdf).
Rutini bozan ve kontrolün elden kaçtığı noktalarda kişinin süperegosu id’ine
yenik düşer ve kişinin ilkel yönü olan id kontrolü ele alır. Bu noktada önemli
olan tek nokta kişinin arzuları ve şiddet duygularıdır. Bu noktada birey
şiddeti ortaya çıkarır. Bu noktada süperegonun işlevi genel olarak şiddetin
başka bireylere yansıtılmaması üzerinedir. süperego kazanımının sağlanma boyutu
da şiddetin boyutu ve gerçekleştiriliş şeklinin belirlenmesi konusunda etkin
rol oynamaktadır. Süperegonun işlevi kapsamında birey toplumdan dışlanmamak
adına şiddet eğilimini diğer insanlara yansıtmama konusunda belirli ölçüde çaba
göstermektedir. Bunun yanında dahil olduğu grubun ya da toplumun şiddeti normal
karşılaması şiddet eğiliminin boyutunu ve yapılma sıklığını artırmaktadır. Kişinin
kendi başına bir dükkanın camını kırması çoğu toplumda nadiren gerçekleşen bir
eylemken kişinin toplumsal kaosun olduğu bir ortamda şiddet besleyen bir toplum
içinde dükkan camı kırması sıklıkla karşılaşılan bir durum olarak ortaya
çıkmaktadır. Aynı şekilde bireysel olarak saldırganlık yapma konusundaki
güdülerini toplum kaygısıyla gizleyen bireyler, takımı yenilmiş öfkeli bir
taraftar grubu içinde saldırganlık yapma konusunda tereddüt etmediği
gözlenmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder