6 Nisan 2014 Pazar

Birey ve şiddet (Bölüm 1) (GİRİŞ)


Saldırganlık her bir bireyde gizil bir dürtü olarak varlığını sürdürmektedir. Birey toplumsal yaşamda yer edinme, belli bir hedefe ulaşma, kendini gerçekleştirme gibi amaçlarla sürekli aktivite halindedir. Bu aktivitelerin başarılı olması kişide rahatlama ve kendine güven hissi yaratırken hedeflenen aktivitenin istenilen düzeyde gerçekleştirilememesi kişide huzursuzluk yaratmakta, kişiyi saldırganlık ve şiddet eğilimine sürüklemektedir.

            Psikanalist yaklaşıma göre insan aktivitelerinin temelini id ve süperego oluşturmaktadır. Toplumsal ahlakı temsil eden süperegonun insanın ilkel, vahşi yanını temsil eden id ile çatışması gündelik yaşamdaki davranışlarını temellendiren egonun oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Gündelik rutinde egosunu kontrolde tutan bireyler rutini bozan aktivitelerin ortaya çıktığı zamanlarda bu dengeyi sağlayamamakta ve ilkel yanı olan idi ön plana çıkmaktadır. Duygu ve davranışlarını kontrol edemeyen bireyler içgüdülerine yenik düşmekte ve şiddete eğilim göstermektedir. Kişinin ego kontrolünü kaybetmesinin temelinde bağlı bulunduğu toplumdaki gelişmeler ve yer edinme çabası yer almaktadır. Öyle ki birey yer edinebilmek, gündelik rekabette galip gelmek adına sürekli bir uğraş halindedir ve bu uğraşta başarısızlık, kişide rahatsızlık olgusu yaratmaktadır. Bu rahatsızlık hissini giderme adına birey ya başka uğraşlarda başarılı olup bu rahatsızlığı giderme eğilimine gitmektedir ya bir gruba dahil olup aidiyet hissi kazanarak rahatsızlığı telafi etmektedir ya da şiddet eğilimine girerek rahatsızlığın yarattığı kasılmaları rahatlatma yolunu seçmektedir.

Şiddetin toplumlarda bu denli yaygın olması, toplumun görev ve iş birliği eksenli ilişkilerine aykırı olan id’inin varlığından kaynaklanmaktadır. Bencil bir varlığı ortaya çıkaran id toplumla bir çatışma halinde olup kendi varlığını devam ettirme eğiliminde kontrolü zaman zaman ele geçirmekte ve insanı şiddete yöneltmektedir. Şüphesiz ki bu noktada toplum ilerlemesinin insanı yeni görevlere yöneltmesi ve kendini kanıtlama zorunluluğu ortaya çıkarmasının etkisi büyüktür. Van Valen’in Kızıl Kraliçe Hipotezinde de bahsettiği üzere evrenin ilerlemesi canlıların aleyhine bir durum olarak ilerleme göstermekte, kişinin kendini kanıtlama ve bu gelişim ekseninde gelişim göstermeye yöneltmektedir. Bu gelişim zorunluluğu estetik ve lüks bir ihtiyaç olmaktan çok yaşamını devam ettirebilmesi için zorunlu bir aktivite gereği olarak hüküm sürmektedir. Bu durum türler arasında rekabet olgusunu ön plana çıkarmakta ve bu rekabet kaybeden tarafta huzursuzluk yaratmaktadır.


Kişinin kendisini gerçekleştirmesi ve aidiyet kazanımının sağlanması adına taraftar gruplarına dahil olma ve fanatizme yönelmesi durumu yıllardır en popüler yönelimlerdendir. Bu aşamada birey toplumsal faaliyetlerdeki başarısızlıklarının ve yalıtılmışlıklarının yarattığı huzursuzluğu bu gruplara dahil olarak gidermekte, grup psikolojisinin getirdiği şiddet vb. faaliyetlerle deşarj olmaktadır. Şiddetin bireysel olarak zor ortaya çıkmasının önündeki engel olan toplumsal kabul olgusu bu grupların verdiği rahatlıkla ortadan kalkmakta ve şiddeti kendi içlerinde meşrulaştırmaktadır. Bunun yanında profesyonel sporcunun varlığının temel kaynağı haline gelen spor faaliyetleri ve kazanma güdüsü sporcunun id’ini ön plana sürmekte ve sporcuyu kazanma adına yahut başarısızlığı kabullenememe adına şiddete sürüklemektedir. Bu iki şiddet eğiliminin de temelini eğitim eksikliğinden kaynaklanan süperegonun id karşısında gelişememesi durumu oluşturmaktadır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder