SOSYAL MEDYA KAYNAKLARININ İKTİDAR TARAFINDAN SANSÜRLENMESİNİN YASAL ZEMİNDE İNCELENMESİ VE SOSYAL MEDYANIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN DAYANAKLARI
Araştırmanın konusunu sosyal medya kaynaklarının siyasal iktidar tarafından kullanımı, kısıtlandırılması ve yönlendirilmesi oluşturmaktadır. Sosyal medya günümüzdeki yapısıyla haber ve iletişim olanaklarını üst düzeye taşıyan bir konumda yer almaktadır. Ülkemizde önemi ve gücü ciddi manada yeni yeni anlaşılmaya başlanan sosyal medya kaynakları her fırsatta siyasal iktidar tarafından kısıtlanmaya çalışılmaktadır.
Bu kaynaklardan en önemli üç tanesi Facebook, Youtube ve Twitter olarak karşımıza çıkmaktadır. Facebook oluşturulan gruplar ve paylaşımların genellikle arkadaş çevresine ulaştırılması bakımından sınırlı bir çevreye hitap etmektedir. Youtube yapısı itibariyle çeşitli video paylaşımlarının yapıldığı bir kaynak olarak hizmet etmekteyken son dönemlerdeki ‘’tape’’ skandallarıyla birlikte ciddi bir kaynak site konumuna gelmiştir. Bu üç önemli siteden en önemlisi Twitter ise son zamanlarda hükümetlerin başını en çok belaya sokan sosyal medya unsurudur. Yapısı itibariyle takip etmenin her hangi bir tanışıklığa gerek duyulmadan yapılabildiği bu sosyal medya kaynağında kişiler düşüncelerini geniş kitlelere ulaştırabilmekte ve kolaylıkla dönüt alabilmektedir. Ayrıca kişiler çalıştıkları kurumlardan edindikleri bilgileri yahut konumlarının sağladığı halk tarafından ilgi çekecek bilgileri rahatlıkla paylaşabilmektedir. Son dönemlerdeki örneklere baktığımızda devlet adamları ve devlet kuruluşları dahi açıklamalarını Twitter üzerinden yapmakta ve siyasi polemiklere Twitter üzerinden devam etmektedir. Böylece siyasi atışmalar ve gündem mesai saatlerinin dışına sarkmış, yirmi dört saat devam edebilen bir yapıya bürünmüştür. Bu yapısıyla Twitter eski anlayışla siyasal varlıklarını devam ettiren devlet adamları tarafından ‘’baş belası’’ olarak nitelendirilebilmekte, kökünün kazınması gereken devlet düşmanı organlar olarak eleştirilmektedir. Şüphesiz ki bunda devlet adamlarının eski usüllerle çalışmalarını sürdürmesinin payı büyüktür. Siyasiler ana akım medyanın tek kaynak olduğu dönemlerde yolsuzluk, rüşvet, devletin gizli çalışmaları, gizli anlaşmalar gibi unsurları rahatlıkla sümen altı edebilirken bu kaynakların ortaya çıkmasıyla gizliliği korumayı başaramamış, yapılan eylemleri izah edememiş, baskı ve sansür yoluyla sümen altı etme geleneğini sürdürmeye devam etme eğilimine girmişlerdir. Bu bakıma Twitter’ın seçimlere dokuz gün kala engellenmesinin ve engellenme tartışmaların incelenmesinin sosyal medya kaynaklarının özgürlüğünün sağlanması yollarının saptanması bakımından önemi büyüktür.
SOSYAL MEDYA KAYNAKLARININ ERİŞİMİNİN ENGELLENMESİ
Bu kaynaklardan en önemli üç tanesi Facebook, Youtube ve Twitter olarak karşımıza çıkmaktadır. Facebook oluşturulan gruplar ve paylaşımların genellikle arkadaş çevresine ulaştırılması bakımından sınırlı bir çevreye hitap etmektedir. Youtube yapısı itibariyle çeşitli video paylaşımlarının yapıldığı bir kaynak olarak hizmet etmekteyken son dönemlerdeki ‘’tape’’ skandallarıyla birlikte ciddi bir kaynak site konumuna gelmiştir. Bu üç önemli siteden en önemlisi Twitter ise son zamanlarda hükümetlerin başını en çok belaya sokan sosyal medya unsurudur. Yapısı itibariyle takip etmenin her hangi bir tanışıklığa gerek duyulmadan yapılabildiği bu sosyal medya kaynağında kişiler düşüncelerini geniş kitlelere ulaştırabilmekte ve kolaylıkla dönüt alabilmektedir. Ayrıca kişiler çalıştıkları kurumlardan edindikleri bilgileri yahut konumlarının sağladığı halk tarafından ilgi çekecek bilgileri rahatlıkla paylaşabilmektedir. Son dönemlerdeki örneklere baktığımızda devlet adamları ve devlet kuruluşları dahi açıklamalarını Twitter üzerinden yapmakta ve siyasi polemiklere Twitter üzerinden devam etmektedir. Böylece siyasi atışmalar ve gündem mesai saatlerinin dışına sarkmış, yirmi dört saat devam edebilen bir yapıya bürünmüştür. Bu yapısıyla Twitter eski anlayışla siyasal varlıklarını devam ettiren devlet adamları tarafından ‘’baş belası’’ olarak nitelendirilebilmekte, kökünün kazınması gereken devlet düşmanı organlar olarak eleştirilmektedir. Şüphesiz ki bunda devlet adamlarının eski usüllerle çalışmalarını sürdürmesinin payı büyüktür. Siyasiler ana akım medyanın tek kaynak olduğu dönemlerde yolsuzluk, rüşvet, devletin gizli çalışmaları, gizli anlaşmalar gibi unsurları rahatlıkla sümen altı edebilirken bu kaynakların ortaya çıkmasıyla gizliliği korumayı başaramamış, yapılan eylemleri izah edememiş, baskı ve sansür yoluyla sümen altı etme geleneğini sürdürmeye devam etme eğilimine girmişlerdir. Bu bakıma Twitter’ın seçimlere dokuz gün kala engellenmesinin ve engellenme tartışmaların incelenmesinin sosyal medya kaynaklarının özgürlüğünün sağlanması yollarının saptanması bakımından önemi büyüktür.
SOSYAL MEDYA KAYNAKLARININ ERİŞİMİNİN ENGELLENMESİ
Sosyal medya kaynaklarının kısıtlanması günümüzde sıklıkla rastlanan bir olaydır. Ortadoğu, Arap toplumlarında ve genel olarak baskıcı yönetim mecralarının iktidarda olduğu toplumlarda sosyal medya unsurları sıklıkla engellenmekte, bu durum birçok devlet tarafından tepkiyle karşılanmaktadır. Sosyal medyanın kapatılması hukuk devletleri tarafından ifade özgürlüğü ve bilgi edinme hakkının engellenmesi kapsamında değerlendirilmiş, bu bağlamda kısıtlamaları insan haklarının ihlali kapsamında ele almıştır.
Türkiye de sosyal medyanın kısıtlanması kapsamında sabıkalı ülkeler arasında yer almaktadır. TCK 5651 sayılı kanun ve katalog suçlar çerçevesinde birçok sitenin erişimi engellenmiştir ve engellenmeye devam etmektedir. Bunlardan en göze çarpanı 2007 yılında Youtube’un kapatılmasıdır. Atatürk’ü aşağılayan ve hakaret eden videoların paylaşımının olması ve bunların devlet ikazlarına rağmen kaldırılmaması sonucu Youtube’a erişim kısıtlanmıştır. Bu durumda söz konusu videoların yayınlanması devam ederken Türkiye’den erişim ancak aracı sitelerin kullanımıyla mümkün olabilmiştir. Yani devlet suç kapsamındaki videoların kaldırılmasını sağlayamamakla birlikte çözümü varlığını devam ettiren bu videolara karşı halkın gözlerini kapamakta bulmuştur. ‘’Atatürk aleyhine işlenen suçlar’’ kapsamında getirilen erişim engellemesi kararı tekrar yürürlüğe girmiş olmakla birlikte zamanlaması ve uygulama dönemindeki tartışmalar uygulamanın esas amacı konusunda hipotezimizi destekleyecek niteliktedir.
ÖRNEK OLAY: TWİTTER’IN ERİŞİMİNİN ENGELLENMESİ SÜRECİ
Sosyal medya kaynaklarının erişimlerinin engellenmesi sürecinde zamanlama olarak en dikkat çekici uygulamalardan birisi Twitter’ın erişimin engellenmesidir. Twitter, 20 Martta TİB Başkanının özel yetkisini kullanmasıyla erişime engellenmiştir. Siyasi atışmaların, yolsuzluk söylemlerinin ve ses kayıtlarının yoğun olarak tartışıldığı bu dönemde Twitter’ın kapatılması geniş kitleler tarafından eleştirilmiş, sebebi siyasi kaygılara bağlanmıştır. Engelleme kararının alınmasından on gün sonra yerel seçimler yapılmıştır ve o dönemde tartışmaların gidişatının kamuoyunda mevcut siyasi iktidarın derin zararına bir sonuç doğuracağı yönünde algı hakimdir. Böyle bir tartışma zemininde yapılan Twitter’ın topyekün engellenmesi kararı kamuoyu gözünde sansür algısı yarattığı gibi bu algı ilerde bahsedeceğim AYM kararlarının alınmasında etkili olan başvurucuların kabul edilebilir itiraz gerekçelerinden birini oluşturmaktadır. Bu bakımdan AYM’nin de bu kararı sansür uygulaması olarak algıladığı yönünde sonuca varmamızı sağlamaktadır. Hipotezimin temelini de oluşturan yargı hakkında sağlıklı sonuca varabilmek için engelleme sebeplerini, gerekçe kararlarını ve tartışmaları ayrıntılı olarak incelemekte fayda var.
Twitter’ın engellenmesine sebep olan üç mahkeme kararı mevcuttur. Kararlardan birisi Samsun 2. Sulh Ceza mahkemesinin aldığı karardır. Bu karar bir kadının üzerine Twitter’da sahte hesapların açılması ve müstehcen fotoğraflarının ifşa edilmesi üzerine kişinin şikayeti sonucunda mahkemenin içeriğin engellenmesine hükmetmesi yönündedir. İkinci karar ise İstanbul Anadolu 5. Sulh Ceza Mahkemesinin Şair ve yazar İsmet Özel adına açılan sahte hesabın şikayet edilmesi sonucunda aldığı kapatma kararıdır. Bir diğeri ise İstanbul Anadolu 14. Asliye Ceza Mahkemesinin Bakan Binali Yıldırım ve oğlu hakkında yolsuzluk haberleri yapan bir hesaba yapılan şikayet sonucunda alınan mahkeme kararıyla alınan erişim engelleme kararıdır. Bu kararlar sitenin tamamının kapatılmasına yönelik olmamakla birlikte içeriğin engellenmesi yönünde alınan kararlardır.
Kararların yasal dayanakları açıklanırken kararın alınmasında etken olan iki büyük unsuru açıklamakta fayda var. Bunlardan birincisini kişilik hakları ikincisini kamu yararı kavramı oluşturmaktadır. Bu iki temel hak arasındaki gerilim sosyal medya kaynaklarının ilerleyen süreçte özgürlüğünün muhafaza edilmesi yahut tamamen sınırlandırılmasının temel dayanaklarını oluşturacaktır. İlk olarak kadının başvurusu sonucunda alınan kapatma kararını inceleyecek olursak mahkeme süreci devam etmesine rağmen mahkeme tedbir niteliğinde kapatma kararını ivedilikle almayı uygun görmüştür. Çünkü mahkeme süreci boyunca kadının kişilik haklarına saldırı açıkça devam etmektedir ve bu mağduriyetin mahkeme bitimine kadar önlenmesi gerekmektedir. Bu bakımdan kişilik haklarının muhafaza edilmesi adına doğru bir karar niteliği taşımaktadır. İkinci olayda ise İsmet Özel adına açılan sahte hesabın kişinin başvurusu üzerine engelleme kararının alınması da aynı şekilde kişilik haklarının korunması bakımından yerinde bir uygulamadır. Üçüncü hesap adına alınan kararda ise bakan ve oğlu hakkında mahkeme kararı olmaksızın suçlamaların yapılması konusunda kişinin başvurması ve engelleme kararı istemesi de masumiyet karinesi gereği doğru bir uygulamadır. Bu üç olayda da mahkemeler kanuna uygun bir şekilde hareket ederek yerinde karar almıştır. Bu üç karar ve değerlendirmesi de bu hükümler göz önünde bulundurularak AYM tarafından haklı bulunmuştur.
TİB alınan mahkeme kararları çerçevesinde tedbir amaçlı olarak Twiter’ı engelleme kararı almıştır. Aldığı bu kararlarda söz konusu hesapların kapatılması için Twitter’a başvurulduğunu ve olumsuz cevap alınması sonucunda halkın mağduriyetinin devam etmemesi için tedbir amaçlı engelleme kararı alındığını kamuoyuna bildirmiştir. Ardından engelleme kararına rağmen erişim sağlanmasını göz önünde bulundurarak Google Dns sitelerini de engelleme kararı almıştır. Bu noktaya kadar alınan kararların ve uygulamaların temel dayanağını şeklen kişilik haklarının korunması yönünde değerlendirmeler oluşturmaktadır. Siyasal iktidar cephesinde olaylar değerlendirilirken ve kapatılma kararı savunulurken temel alınan ana husus da sürekli kişilik haklarına atıfta bulunma üzerinedir. Yani temel dayanak noktası kişilik haklarıdır.
Kişilik hakları göz önünde bulundurulduğunda doğru görülen bu uygulamanın etik yönünün mağdurlarla alakalı kısmı geride bırakıp hipotezim doğrultusunda ana amacına yönelecek olursak dönemin siyasal çalkantılarına geri dönmekte fayda var. 17 aralık sürecinin ardından siyasi iktidarla büyük bir tebaa üzerinde söz sahibi bir cemaat arasında başlayan çekişmenin sonucunda kamuoyunu derinden sarsma potansiyeli olan birçok yolsuzluk iddiasının, ‘’tape’’ olarak adlandırılan ses kayıtlarının, gizli konuşmaların medyaya sızması sonucunu doğurmuştur. Buna karşı iktidar cephesi dersane adımlarıyla ekonomik, görevden almalarla siyasi, kolluk kuvvetlerini görevini yerine getirmemesini sağlayarak da fiziki gücünü kırmaya çalışmıştır. Birçok hukuki yöntemle görev değiştirmenin yapılmasının yanında hukuki olmayacak uygulamaları dahi yapmakta çekinmemiştir. Savcı kararlarına rağmen kolluk kuvvetlerinin görevlerini yerine getirmemek pahasına istenilen kişileri alıkoymaması bunun bariz örneklerinden biridir. Bu kapsamda söz konusu cemaat bütün riskleri göze alarak birbirini yok etme girişiminde bulunmuşlardır. Burada dikkat edilmesi gereken ana husus bu çekişmenin kamuoyuna yansıtılma şekilleridir. İktidar kamuoyunu etkileme çabasını geniş kitlelere ulaşan ana akım medyayı kullanarak gerçekleştirirken söz konusu cemaat bu eylemlerini en etkili şekilde sosyal medya, özellikle twitter üzerinden gerçekleştirmektedir.
Çatışmalar seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte hız kazanmış, çeşitli varyasyonlara bürünmüştür. Ses kayıtlarının yanında @fuatavni kullanıcı adıyla bir kişi başbakan ve yakın çevresinin konuşmalarını Twitter üzerinden sızdırmaya başlamış, @BASCALAN ve @HARAMZADELER333 hesapları hükümet üyeleri hakkında yoğun bir yolsuzluk ve tape yayını yapmaya başlamışlar, geniş kitlelere Twitter ve Youtube üzerinden ulaşmayı başarmışlardır. Bu noktada seçim sonuçlarının makale kapsamında değerlendirilmesi makalenin iddiası ve değerlendirme süreci kapsamında önem arz etmemektedir. Bu noktada temel argüman bu hesapların ulaştıkları kişi sayısıdır. Öyle ki erişim engellemesi sürecinde elde edilecek bir başarı hakkında bir yargıya varmak söz konusu dahi değildi. @fuatavni hesabının ulaştığı hesap sayısı 800.000’in üzerinde olmakla birlikte @HARAMZADELER333 hesabı 538.000’in üzerinde hesaba, @BASCALAN hesabı ise 432.000’in üzerinde hesaba ulaşmaktadır. İktidar cephesinden Bülent Arınç resmi hesabı @bulent_arinc 1.400.000 hesap tarafından takip edilirken, sosyal medyada aktif bir kişilik olarak İ. Melih Gökçek 1.600.000 hesap tarafından takip edilmekte, Egemen Bağış ise 1.200.000 hesaba paylaşımlarını sunmaktadır. Ulaşılan hesap sayısını daha iyi tahlil edebilmek adına ‘’retweet’’ durumlarını incelemek yararlı olacaktır. Bu kapsamda son dönemde siyasilerin en çok yankı uyandıran olayların ardından attıkları tweetlerin retweet sayılarını incelemek yararlı olacaktır. Egemen Bağış’ın Bakara suresiyle dalga geçmesi iddiasına verdiği cevaplardan ‘’Farklı zamanlardaki konuşmalarımı montajlayıp eklemelerle tamamen çarpıtan aşağılık itibar cellatlarının saldırıları ile karşı karşıyayım.’’ Açıklaması 2.608 kez retweet edilmiştir. İ. Melih Gökçek’in seçim başarısı ardından attığı ‘’İLK SELFİE AK PARTİ İLDEN…BEN, GN BŞK YRD’MIZ HÜSEYİN ÇELİK, ANKARA MV TÜLAY SELAMOĞLU, İL BŞK MURAT ALPASLAN…’’ tweet’i 4.983 kişi tarafından retweet edilmiştir. Bülent Arınç’ın ise kayda değer en büyük retweet edilen tweet’i 1.782 kişiyle Twitter’ın kapatılmasının ertesi günü atmış olduğu ‘’Bugün Manisa’da olacağız…’’ tweetidir. Öbür yandan seçim döneminden sonra dahi @fuatavni adlı hesabın tweetleri günümüze kadar 3000 retweet civarında seyretmekte, 2000 retweet’in altına düşmemekte, son zamanlarda ulaştığı en büyük rakam ise ‘’Bu çirkin hesabı Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü ve Cevdet Akbay yönetiyor. Zihniyetin çirkefliği ve paranoyası..’’ adlı tweetiyle 8.291 kişi olarak göze çarpmaktadır. Söz konusu diğer iki hesap gizlendiği için üzerinde yorumlama yapılamamaktadır. @fuatavni hesabını göz önünde bulundurduğumuzda site içinde takipçilerinin daha aktif ve tweetlerinin dolaşımının daha fazla olduğunu görmekteyiz. Bu verilerin alıntı yapılarak yayılımının sağlanmasını da göz önünde bulundurduğumuzda sosyal medyanın seçim döneminde iktidar açısından ne kadar büyük bir tehlike yarattığını görmekteyiz. Ayrıca seçime üç gün kala Hakan Fidan ve Ahmet Davutloğlu’nun da aralarında bulunduğu toplantıdaki dış politikaya yönelik ciddi tartışmaların basına sızdırılması, iktidarın sosyal medya konusundaki endişelerini ve cemaat ile çatışmasında beklediği atakların büyüklüğünün haklılığı konusunda haklılığını ortaya koymaktadır. Bu örnekler ışığında Twiter’ı kapatmak varlığını devam ettirme konusunda en önemli çözüm yolunu oluştururken kapatma gerekçelerinin kişilik haklarına dayandırılması da kamuoyu tepkilerine yanıt vermeyi kolay kılacaktır.
İktidarın benimsediği kişilik haklarının savunulması noktasında göz ardı edilen bir diğer unsur iki temel dayanağın bir diğer ayağını oluşturan kamu yararı üzerinedir. öyle ki TİB uygulamaları göz önünde bulundururken kişilik haklarını referans almış, kamu yararını göz ardı etmiştir. Bu noktada kapatma kararına itiraz gerekçelerinin temel referansını da kamu yararının göz ardı edilmesi oluşturmaktadır. AYM tarafından da haklı bir gerekçe olarak kabul edilen bu unsurda kişilerin kişilik hakları korunurken toplumun birçok bireyinin hakları çiğnenmektedir. Bu noktada itirazlarda ilk olarak anayasanın 26. maddesine atıfta bulunulmuş, bu kapsamda düşünceyi yayma ve açıklama hürriyetinin göz ardı edildiği savunulmuştur. AİHM’in de sıklıkla atıfta bulunduğu maddelerinden biri ifade özgürlüğüyle sınırlı kalmamakta, ifade özgürlüğünün her türlü boyutunu ve çeşidini geniş kapsamlı olarak güvence altına almaktadır. Bu kanun kapsamında birçok kişi Twitter’ı kullanarak düşüncelerini açıkça ifade etme hürriyetinden mahrum kalmıştır. Anayasa mahkemesi bu gerekçeye bağlı olarak TİB’in düşünceyi yayma hürriyetini göz ardı ettiği yönünde değerlendirmiş; devletin yapısı itibariyle düşünceyi yayma hakkının ihlal edildiğinin, çoğulculuğun gereği olarak bu haklardan mahrum bırakılamayacağının altı çizilmiştir. Bunun yanında haber alma ve yayma hürriyetinin de bu kapsam içinde değerlendiren AYM bu unsurların ihmal edilmesinin seçimlere kısa süre kaldığı dönemde dolaylı sansür olarak nitelendirilebileceğine hükmetmiş ve bu yasaklamaların geçmişteki haberlere ulaşımı engellemenin yanında gelecekteki haber üretme ve yayma olanaklarını da olumsuz etkileyeceği konusunda kanaat getirmiştir. AYM’nin değerlendirmede göz önünde bulundurduğu bir diğer başlık ise AİHS’in ifade özgülüğü çerçevesinde ele aldığı maddedir. ‘’ 1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.’’ (AİHS, madde:10/1) AİHM’in aldığı kararlar göz önünde bulunduğunda yolsuzluk iddialarının dile getirilmesi ve haber olarak aktarılması sönük kalmaktadır. AİHM ifade özgürlüğünün ve haber yaymanın kamu yararının gözetilmesi bir yana kamunun birçok kesimini rahatsız etse dahi özgürlüğün muhafaza edilmesi ve kullanılması yönünde kararlar vermektedir.
Anayasanın 40. maddesindeki temel hak ve hürriyetlerin korunması başlığının ihlali de itiraz edenlerin itiraz sebeplerinden biri olmuştur. Bu madde genel itibariyle daha spesifik diğer hak ve hürriyetleri kapsayıcı nitelikte olmakla birlikte her türlü ihlalin tekrar temin edilmesi konusunda yasal zemini oluşturmaktadır.
İtirazcılar tarafından atıfta bulunulan bir diğer madde ise Seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma başlığına sahip 67. maddedir. Bu maddeyle Twitter engellemesinin siyasi faaliyet çerçevesinde propaganda yapılmasını engelleyecek uygulama olması bakımından ihlalin söz konusu olduğunu ifade etmektedir. Buna bağlı olarak itirazcılar bu maddeler çerçevesinde kararın incelenmesini talep etmekte, kararın iptalini istemektedir.
İtiraz edilen maddelerin itiraz dayanağını ise anayasanın 13. maddesi oluşturmaktadır. Bu maddeye göre temel hak ve hürriyetlerin ihlal edilmesi sınırlı ölçüde olmakla birlikte ancak kanunla mümkündür. Ayrıca bu madde gereğince Twitter’ın topyekün kapatılması temel hak ve hürriyetler çerçevesinde ölçülülük ilkesine aykırı bir şekilde gerçekleşmiştir. Bu madde gereği dava konusu olan içeriğin sınırlandırılması, topyekün bir uygulamaya gidilmeyerek kamu yararının göz ardı edilmemesi gerekmektedir.
Bir kanunun başka bir kanunla çelişmesi söz konusu değildir. Anayasa mahkemesinin almış olduğu karar ve gerekçeler göstermektedir ki Twitter’ın erişiminin engellenmesinin yasal bir uygulama değildir. Şekil yönünden AYM’nin müdahalede bulunması ise bireysel başvurularla mümkün olmuştur. Bu kapsamda AYM’nin uygulamayı yaparken Ankara İdare Mahkemesinin kararını ‘’Dava konusu işlemin "twitter.com" isimli internet sitesine erişimin tamamen engellenmesine ilişkin olması, bu durumun Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınan ifade ve haberleşme hürriyetini kısıtlayabilecek nitelikte olması ve uygulanması halinde telafisi güç zarar doğurabilecek nitelikte bulunması nedeniyle, davalı idarenin savunması ve ara kararı cevabı alınıp ya da savunma ve ara kararına cevap verme süresi geçip yeni bir karar verilinceye kadar dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına... Savunma ve ara kararına cevap verilebilmesi için davalı idarelere (15) gün süre tanınmasına, 25/03/2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.” Şeklinde gerekçe göstermesi, uygulamanın yanlışlığının boyutları ve doğuracağı sonuçları bakımından önem taşımaktadır.
Alınan mahkeme kararlarının uygulamadaki tezatlığından bahsedecek olursak alınan kararların sadece bahsi geçen içeriklerinin sınırlandırılması yönünde olduğu önemli bir ayrıntı olarak göze çarpmaktadır. Mahkemenin verdiği karar sitenin tamamının kapatılması yönünde değildir. Bu mahkeme kararında ve şikayetçi kişilerin avukatları tarafından dile getirilen hususların başında gelmektedir. Sayfa linkinin engellenmesi uygulaması yapılması gerekirken TİB keyfi davranarak topyekün bir kapatma girişiminde bulunmuştur. Küçük bir düzenlemeyle mümkün kılınacak bu uygulama siyasi atmosferden etkilenerek sitenin tümden engellenmesine ve seçim süresince kapalı tutulmasına sebebiyet vermiştir.
TİB’in kişilik haklarını gözetmede bu kadar hassas davranması söz konusuyken kamu yararını bu kadar göz ardı etmesi hipotezimizi destekleyecek niteliktedir. Kadının mağduriyeti kamu yararı çiğnenmeden basit bir uygulamayla giderilebilecekken olaylar siyasi bir zemine çekilmiş, kadına olan ilgiyi artırmış ve kadının mağduriyetinin başka zeminlerde sürdürülmesine zemin hazırlamıştır. Bakan ve oğluyla ilgili Twitter’da yapılan açıklamalar AİHS ve Anayasa çerçevesinde net olarak ‘’ifade özgürlüğü’’ ve ‘’haber edinme ve yayma’’ kapsamında yer almaktadır ve değerlendirilmektedir. Aynı şekilde İsmet Özel’in hesabının kapatılması da basit bir içerik engellemesiyle mümkün olabilecekken siyasi tartışma zemininin bir aracı konumuna getirilmiştir. AYM’nin almış olduğu bu karar hukuk camiası tarafından güven tazeleme olarak değerlendirilmiştir.
AYM’nin Anayasa ve AİHS çerçevesinde almış olduğu Twitter engellemesinin yürütmesinin durdurulması kararı ve belirttiği gerekçeler sosyal medyanın varlığını muhafaza etmesi bakımından önemli bir referans noktası oluşturmuştur. AYM bu kararla kişi hak ve hürriyetlerinin sosyal medya içinde çerçevesini çizmiş olmakla birlikte hangi uygulamaların kamu yararı kapsamında güvence altında olduğu ve kişilik haklarının kamu hakları ihmal edilmeden nasıl koruma altında tutulacağı konusunda ayrıntılı bir karar vermiştir. Bu karar Türkiye’nin mevcut anayasal düzeni devam ettiği müddetçe sosyal medyanın sansür uygulamalarından nasıl aklanacağı, aksaklıkların nasıl giderici olacağı konusunda yol gösterici olacaktır.
Söz konusu üç davada alınan kararlar açıkça içerik engellenmesi yönünde iken TİB’in genel bir kapatma uygulamasına gitmesi sansür uygulaması olarak göze çarpmaktadır. Bu uygulamanın temeli siyasi partinin güç kaybetmemesi adına seçim dönemine kısa bir süre kala önemli bir tehlike olarak gördüğü bir sosyal medya kaynağını devre dışı bırakmak istemesine dayanmaktadır. Bu sosyal medya uygulamasının önemi ise iktidardan bazı üyelerle haber sızdıran cepheden en ünlü birkaç hesabın karşılaştırılması sonucunda belirlenmiştir. Buna bağlı olarak iktidar siyasal varlığını muhafaza etme amacıyla hukuksal yorumlamaları kullanarak kamu yararına aykırı bir şekilde sosyal medyayı amaçları doğrultusunda kısıtlamaktadır sonucuna ulaşmaktayız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder