Saldırganlık
sporun doğasında olan bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Tarihte sporun
ortaya çıkmasına zemin hazırlayan etmenlerin başında savaşa ve avcılığa
hazırlanma çabası gelmektedir. Sporun çağrışımlarının savaş ya da barış üzerine
olduğuna yönelik görüşler mevcut olmakla birlikte sporun savaşçıların normal
dönemlerde formunu korumak ve saldırganlık dürtülerinin dizginlenmesini
sağlamak amacıyla kullanıldığı bilinmektedir. (Arslanoğlu; s.172, 2005).
Günümüzde spor organizasyonlarının
hemen hemen hepsinin temel ilkelerinde barış ve saygıya atıfta bulunulmaktayken
saldırganlık ve şiddete bu kadar sık rastlanılmasının altında sporcuların ve seyircilerin
psikolojik, sosyolojik durumları yatmaktadır. Bu başlık altında inceleyeceğimiz
sporcu açısından saldırganlık ve şiddet üzerine ise birçok farklı düşünce
mevcuttur.
Sporcuların saldırganlık ve şiddet
boyutunun ortaya çıkmasında psikolojik durumları ve yetişme tarzları önemli yer
tutmaktadır. İlk olarak yetişme tarzlarına değinecek olursak sporcular çoğu
zaman çocukluk yaşlarından itibaren eğitimini gördükleri spor dalları üzerinde
profesyonelleşmekte ve hayatının her döneminde bütün dikkatini benimsedikleri
spor dalları üzerinde toplamaktadır. Çocukluğundan itibaren vücutlarını o spor
dalının paralelinde geliştirmekte, algılarını o spor dalı ekseninde
yönlendirmekte, yaşam felsefelerini dahi o spor dalı ekseninde
şekillendirmektedir. Çocukluğunu da kapsayan bu geniş süreçte kişi için o spor
dalı hayatının en önemli unsurlarından biri haline gelmektedir. Kişi süreç
boyunca fiziksel ve teorik olarak ilgilendiği spor dalıyla ilgili tam donanımlı
olmakla birlikte zihinsel yapı olarak da o spor dalında başarılı olmaya
odaklanmış konuma gelmektedir. Sıradan bir insanın kendi geleceğine dair
çevreden birçok farklı öngörü bulunmasına rağmen, profesyonelliğe erişmiş bir
sporcunun çevresinin sporcudan beklediği tek bir beklenti vardır, o spor
dalında başarılı olmak. Antrenmana gittiğinde takım arkadaşları, çalıştırıcısı,
seyirciler; evine gittiğinde ailesi ve yakın çevresi, mahallesinde çevredeki
insanlar ondan tek bir şey beklemektedir, başarmak. Yeteneğine inanılan bir
kişi tüm çevresi tarafından kazanmaya güdülenmektedir. Normal bir insandan
gelişimi boyunca her yaş döneminde çevre tarafından farklı beklentiler
oluşabilmekteyken sporcular için beklenti her zaman aynı noktada
seyretmektedir. Bu beklenti karşısında sporcular gelişim aşamalarının tamamında
yüksek motivasyon ve odaklanma yaşamaktadır. Bu süreçte onun için önemli olan
tek bir mevzu ehemmiyet kazanmaktadır; başarılı olmak. Bu yüksek motivasyonun
bir sonucu olarak sporcular kazanmak için hırçınlığı ve şiddeti normal
görebilmekte, sürekli tekrar sağlamadığı takdirde çevresi tarafından da
anlayışla karşılanabilmektedir.
Sporcular yetiştirilirken teknik ve fiziksel olarak donanım sağlamanın
yanında o spor dalına adaptesini sağlamak adına hırs kazanması da
beklenmektedir. Çoğu zaman çalıştırıcıları tarafından kazandırılan bu hırs
güdüsü başarıya ulaşma arzusunu şiddete dönüştürmesi konusunda da tehlike arz
etmektedir. Başarının en önemli psikolojik dayanaklarını oluşturan hırs ve konsantrasyon
zaman zaman müsabakalarda bilinci devre dışı bırakmakta ve şiddetin ortaya
çıkmasını kolaylaştırmaktadır.
Sporcu tarih boyunca asker gibi
yetiştirilmekte, gelişim alanını büyük ölçüde spor aktiviteleri
oluşturmaktadır. Genel algısı büyük ölçüde kazanma üzerine gelişen bu süreçte
toplumsal ve entelektüel boyutta büyük ölçüde geri kalmaktadır. Zamanının büyük
bir bölümünü antrenmanlara harcayan sporcu bu dönem boyunca eğitiminden çoğu
zaman geri kalmaktadır. Eğitiminin geri kalması şiddeti algılaması ve toplumsal
normlara uyum sağlaması konusunda sıkıntı yaşamasına sebep olmaktadır. Eğitim
kişinin entelektüel gelişimini sağlamasının yanında toplumsal yaşamdaki
davranışlarını şekillendirmesi ve nizama oturtması konusunda da katkı sağlayan
bir unsurdur. Bu noktada kişi bu gelişimden geri kalmakla birlikte toplumsal ilişkilerde
de zayıf kalması onun şiddete eğilimini daha da mümkün kılmaktadır. Bunun
yanında sporcunun şiddetle ilişkisini belirlerken yetiştiricilerinin algı ve
tutumlarını da göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Şöyle ki bir antrenör
önemli müsabakalarda taktik gereği saldırganlık yapmasını isteyebilmektedir.
Örneğin bir futbol müsabakasında gole giden bir oyuncunun kart görme ihtimaline
rağmen rakibini düşürmesi çoğu zaman normal karşılanmaktadır. Oyuncunun
durdurulması adına yapılan taktiksel fauller de normal karşılanmakta, akıllıca
bir hareket olarak değerlendirilip takdir dahi toplamaktadır. Başka bir örnek
olarak önemli müsabakalar öncesi teknik direktörlerin soyunma odası
toplantılarını incelersek yapılan konuşmaların büyük bir bölümünü psikolojik ve
konsantrasyon içerikli söylemler oluşturmaktadır. Böyle karşılaşmaların
öncesinde motivasyon önemli bir unsur olarak dikkat çekmektedir. Sporcu
karşılaşmaya taktik ve fizik olarak hazırdır. Bu noktada teknik direktörlerin
söylemleri ne olursa olsun kazanmaları, müsabakanın önemi ve her şeyin
kendilerine bağlı olduğunu tekrar belirtmek üzerinedir. Bu tür müsabakalarda
sporcular çoğu zaman kazanma güdüsüne yenik düşmekte, rakibine zarar verme
pahasına saldırgan tutum sergilemekte ve bu tutum şiddete dönüşmektedir.
Fiziksel ve zihinsel olarak kazanmaya odaklanmış bu kişilerin sürekli id’leri
beslenmekte, bu durum ise süper egosuyla olan uyumunu zedelemektedir. Bu yoğun
baskıya maruz kalan sporcular çoğu zaman psikolojik desteğe ihtiyaç duymakta,
zaman zaman psikolojik destek dahi yeterli gelmemektedir.
Sporcunun şiddete başvurmasının
temelinde yatan başarma güdüsü sporcu açısından büyük önem arz etmektedir. Öyle
ki sporcu bir önceki galibiyetini, başarısını geride bırakmalı, bu alanda
devamlılığını sürdürebilmesi için bir sonraki müsabakayı da başarılı şekilde
sonlandırması gerekmektedir. Bu daha önce Kızıl Kraliçe Teorisi’nde
bahsettiğimiz bir olgunun benzerini oluşturmaktadır. Aynı alandaki
meslektaşlarının gelişimi kendisi için tehlike arz etmekte, yok olma
tehlikesiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Bu kapsamda sporcunun yapması gereken
ya yenilik getirerek estetik zevk ya da başarı getiren özgün aktiviteler
oluşturmak ya da karşı tarafın gelişimine mani olmak üzerinedir. Rakibin
üstünlüğünü kıramayan sporcu bu üstünlüğü baltalamak adına karşı tarafa
kurallara aykırı şekilde şiddet yahut saldırganlık uygulayabilmektedir.
Sporcunun üstünde baskı oluşturarak
onu şiddete daha yatkın hale getiren unsurlardan bir diğeri de medyadır. Medya özellikle
önemli müsabakalar öncesinde yaptığı haberlerle müsabakanın önem derecesini
daha da yükseltmekte, kamuoyundaki beklentileri kat be kat yükseltebilmektedir.
Takımlar ve oyuncular üzerine yapılan haberler bu kişi ve kuruluşlar üzerindeki
baskıyı artırmakta, kişi ya da takımların kazanmak adına alacağı (şiddet,
saldırganlık gibi) riskleri artırmaktadır. Bunun yanında taraftar tezahuratları
ve yönlendirmeleri de sporcu üzerinde şiddete eğilim yönünde davranışlar
sergilemesine sebep olabilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder