13 Nisan 2014 Pazar

SPORCU VE SALDIRGANLIK


            Saldırganlık sporun doğasında olan bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Tarihte sporun ortaya çıkmasına zemin hazırlayan etmenlerin başında savaşa ve avcılığa hazırlanma çabası gelmektedir. Sporun çağrışımlarının savaş ya da barış üzerine olduğuna yönelik görüşler mevcut olmakla birlikte sporun savaşçıların normal dönemlerde formunu korumak ve saldırganlık dürtülerinin dizginlenmesini sağlamak amacıyla kullanıldığı bilinmektedir. (Arslanoğlu; s.172, 2005).
            Günümüzde spor organizasyonlarının hemen hemen hepsinin temel ilkelerinde barış ve saygıya atıfta bulunulmaktayken saldırganlık ve şiddete bu kadar sık rastlanılmasının altında sporcuların ve seyircilerin psikolojik, sosyolojik durumları yatmaktadır. Bu başlık altında inceleyeceğimiz sporcu açısından saldırganlık ve şiddet üzerine ise birçok farklı düşünce mevcuttur.
            Sporcuların saldırganlık ve şiddet boyutunun ortaya çıkmasında psikolojik durumları ve yetişme tarzları önemli yer tutmaktadır. İlk olarak yetişme tarzlarına değinecek olursak sporcular çoğu zaman çocukluk yaşlarından itibaren eğitimini gördükleri spor dalları üzerinde profesyonelleşmekte ve hayatının her döneminde bütün dikkatini benimsedikleri spor dalları üzerinde toplamaktadır. Çocukluğundan itibaren vücutlarını o spor dalının paralelinde geliştirmekte, algılarını o spor dalı ekseninde yönlendirmekte, yaşam felsefelerini dahi o spor dalı ekseninde şekillendirmektedir. Çocukluğunu da kapsayan bu geniş süreçte kişi için o spor dalı hayatının en önemli unsurlarından biri haline gelmektedir. Kişi süreç boyunca fiziksel ve teorik olarak ilgilendiği spor dalıyla ilgili tam donanımlı olmakla birlikte zihinsel yapı olarak da o spor dalında başarılı olmaya odaklanmış konuma gelmektedir. Sıradan bir insanın kendi geleceğine dair çevreden birçok farklı öngörü bulunmasına rağmen, profesyonelliğe erişmiş bir sporcunun çevresinin sporcudan beklediği tek bir beklenti vardır, o spor dalında başarılı olmak. Antrenmana gittiğinde takım arkadaşları, çalıştırıcısı, seyirciler; evine gittiğinde ailesi ve yakın çevresi, mahallesinde çevredeki insanlar ondan tek bir şey beklemektedir, başarmak. Yeteneğine inanılan bir kişi tüm çevresi tarafından kazanmaya güdülenmektedir. Normal bir insandan gelişimi boyunca her yaş döneminde çevre tarafından farklı beklentiler oluşabilmekteyken sporcular için beklenti her zaman aynı noktada seyretmektedir. Bu beklenti karşısında sporcular gelişim aşamalarının tamamında yüksek motivasyon ve odaklanma yaşamaktadır. Bu süreçte onun için önemli olan tek bir mevzu ehemmiyet kazanmaktadır; başarılı olmak. Bu yüksek motivasyonun bir sonucu olarak sporcular kazanmak için hırçınlığı ve şiddeti normal görebilmekte, sürekli tekrar sağlamadığı takdirde çevresi tarafından da anlayışla karşılanabilmektedir.
          
                  

           
Sporcular yetiştirilirken teknik ve fiziksel olarak donanım sağlamanın yanında o spor dalına adaptesini sağlamak adına hırs kazanması da beklenmektedir. Çoğu zaman çalıştırıcıları tarafından kazandırılan bu hırs güdüsü başarıya ulaşma arzusunu şiddete dönüştürmesi konusunda da tehlike arz etmektedir. Başarının en önemli psikolojik dayanaklarını oluşturan hırs ve konsantrasyon zaman zaman müsabakalarda bilinci devre dışı bırakmakta ve şiddetin ortaya çıkmasını kolaylaştırmaktadır.
            Sporcu tarih boyunca asker gibi yetiştirilmekte, gelişim alanını büyük ölçüde spor aktiviteleri oluşturmaktadır. Genel algısı büyük ölçüde kazanma üzerine gelişen bu süreçte toplumsal ve entelektüel boyutta büyük ölçüde geri kalmaktadır. Zamanının büyük bir bölümünü antrenmanlara harcayan sporcu bu dönem boyunca eğitiminden çoğu zaman geri kalmaktadır. Eğitiminin geri kalması şiddeti algılaması ve toplumsal normlara uyum sağlaması konusunda sıkıntı yaşamasına sebep olmaktadır. Eğitim kişinin entelektüel gelişimini sağlamasının yanında toplumsal yaşamdaki davranışlarını şekillendirmesi ve nizama oturtması konusunda da katkı sağlayan bir unsurdur. Bu noktada kişi bu gelişimden geri kalmakla birlikte toplumsal ilişkilerde de zayıf kalması onun şiddete eğilimini daha da mümkün kılmaktadır. Bunun yanında sporcunun şiddetle ilişkisini belirlerken yetiştiricilerinin algı ve tutumlarını da göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Şöyle ki bir antrenör önemli müsabakalarda taktik gereği saldırganlık yapmasını isteyebilmektedir. Örneğin bir futbol müsabakasında gole giden bir oyuncunun kart görme ihtimaline rağmen rakibini düşürmesi çoğu zaman normal karşılanmaktadır. Oyuncunun durdurulması adına yapılan taktiksel fauller de normal karşılanmakta, akıllıca bir hareket olarak değerlendirilip takdir dahi toplamaktadır. Başka bir örnek olarak önemli müsabakalar öncesi teknik direktörlerin soyunma odası toplantılarını incelersek yapılan konuşmaların büyük bir bölümünü psikolojik ve konsantrasyon içerikli söylemler oluşturmaktadır. Böyle karşılaşmaların öncesinde motivasyon önemli bir unsur olarak dikkat çekmektedir. Sporcu karşılaşmaya taktik ve fizik olarak hazırdır. Bu noktada teknik direktörlerin söylemleri ne olursa olsun kazanmaları, müsabakanın önemi ve her şeyin kendilerine bağlı olduğunu tekrar belirtmek üzerinedir. Bu tür müsabakalarda sporcular çoğu zaman kazanma güdüsüne yenik düşmekte, rakibine zarar verme pahasına saldırgan tutum sergilemekte ve bu tutum şiddete dönüşmektedir. Fiziksel ve zihinsel olarak kazanmaya odaklanmış bu kişilerin sürekli id’leri beslenmekte, bu durum ise süper egosuyla olan uyumunu zedelemektedir. Bu yoğun baskıya maruz kalan sporcular çoğu zaman psikolojik desteğe ihtiyaç duymakta, zaman zaman psikolojik destek dahi yeterli gelmemektedir.
            Sporcunun şiddete başvurmasının temelinde yatan başarma güdüsü sporcu açısından büyük önem arz etmektedir. Öyle ki sporcu bir önceki galibiyetini, başarısını geride bırakmalı, bu alanda devamlılığını sürdürebilmesi için bir sonraki müsabakayı da başarılı şekilde sonlandırması gerekmektedir. Bu daha önce Kızıl Kraliçe Teorisi’nde bahsettiğimiz bir olgunun benzerini oluşturmaktadır. Aynı alandaki meslektaşlarının gelişimi kendisi için tehlike arz etmekte, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Bu kapsamda sporcunun yapması gereken ya yenilik getirerek estetik zevk ya da başarı getiren özgün aktiviteler oluşturmak ya da karşı tarafın gelişimine mani olmak üzerinedir. Rakibin üstünlüğünü kıramayan sporcu bu üstünlüğü baltalamak adına karşı tarafa kurallara aykırı şekilde şiddet yahut saldırganlık uygulayabilmektedir.
            Sporcunun üstünde baskı oluşturarak onu şiddete daha yatkın hale getiren unsurlardan bir diğeri de medyadır. Medya özellikle önemli müsabakalar öncesinde yaptığı haberlerle müsabakanın önem derecesini daha da yükseltmekte, kamuoyundaki beklentileri kat be kat yükseltebilmektedir. Takımlar ve oyuncular üzerine yapılan haberler bu kişi ve kuruluşlar üzerindeki baskıyı artırmakta, kişi ya da takımların kazanmak adına alacağı (şiddet, saldırganlık gibi) riskleri artırmaktadır. Bunun yanında taraftar tezahuratları ve yönlendirmeleri de sporcu üzerinde şiddete eğilim yönünde davranışlar sergilemesine sebep olabilmektedir.

                  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder