Sıkıcı bir rüyadan daha kötüsü nedir biliyor musun? İç içe girmiş birçok rüya! Nasıl mı? Rüyanda rüya görüyorsun. Rüyanda gördüğün rüya ise rüya görmenin ta kendisi. Bilmem kaç yüz tane Mustafa var kafamın içinde. Hepsi kendi rüyasını görüp kendine çıldırıyor. Az önce 6. Kez uyandım rüyamdan. Bu sefer gerçek olan! Bir inanış vardır kolunu cimciklersen canın yanıyorsa gerçektir. Morarana kadar cimcikledim. Çok da canım yandı.
‘’Çocuk!’’
Yüksek sesle haykırdım. Kafasını kaldırdı, gülümsedi ve oyununa devam etti. Hızla
balkondan inip yanına yaklaştım. ‘’Çocuk!’’ Kafasını tekrar kaldırdı. Yine cevap
vermeden gülümseyip işine koyulmaya devam etti. İşine diyorum çünkü oyun oynamadığını
yeni fark ettim.
‘’Napıyosun?’’
‘’Gölgemin saçlarını boyuyorum.’’
‘’Ne? Gölgenin saçlarını mı
boyuyorsun?’’ Küçümser tavırla baktı.
‘’Çok sıkıldı renginden.’’ Gülümsemiyordu
bu sefer. Kendime hakim olup sakince cevapladım.
‘’Saçlarını boyuyorsun demek. Hayal
kırıklığına uğra istemem ama gölgeler siyahtır.’’ Çocuk ses etmeden elimden
tutup sürükledi. Garip bir şekilde karşı koyamadım. Binalar arasında tek düze
kalmış lambalardan birçok yönden lambaların aydınlattığı meydana sürükledi en
son. Gülümseyerek yüzüme baktı. İşaret parmağı yeri gösteriyordu. Algımın tekdüzeliği
karşısında dehşete düştüm. Farklı yönlerden ışık alan gölgeler daha çok açık
gri bir haldeydi. Bütün insanlar aptal önyargılarla ve kalıplarla hareket eder
bu normal bir şey. Asıl dehşete düşüren gölgelerden birinin saçının renginin
sarı olmasıydı.Kekeme bir ses tonuyla ‘’ Şşimdi
bububu bunu sen mi yaptın?’’. Bu sefer alaycı bir gülümseme oturdu yüzüne. ‘’Güzel
olmuş mu?’’ Cevap vermekte zorlandım. Bağırdım, ‘’ŞİMDİ BUNUN GERÇEK OLDUĞUNA
MI İNANMAMI BEKLİYORSUN!’’. Ağlamaya başladı. Gölgeler de ağlarmış yere çöküp
dizleri üstüne kapandı, hepsi beraber ağlamaya başladı. Sinirimi yenip sakince
ben de eğildim. Bu sefer şefkatli bir ses tonuyla, ‘’Ne yani canlı mı şimdi
bunlar da?’’ ‘’Evet’’ dedi. ‘’Peki hepsi mi canlı?’’ ‘’Hepsi tabii ya’’
kelimelerini tamamlamaya çalışırken bir yandan da içini çeke çeke ağlıyordu. Suyuna
gittim ‘’Peki bunlar da senin gibi oyun oynuyor mu?’’ bakmadı bu sefer yüzüme,
iç çekerek ‘’Hı hıı’’. Gaflet anıma geldi sormuş bulundum. ‘’Bunlar da insanlar
ölünce mi ölür peki?’’. O zaman kaldırdı şeytani bir ciddiyetle başını. Oyun çantasından
bir silah çıkarıp bana doğrultuyor. Hareket etmeme fırsat vermeden tereddütsüz bir
hırsla düşünmeden çekti tetiği;
‘’BAMM!!’’.
Cam kırığı sesleri, azalan ışık kümesi ve
kızın sırt kısmındaki gölgelerden birinin yok olması eşliğinde nefes nefese
uyandım. Dilim damağım kurumuş bir şekilde uyanırım hep. Suyumu içip tuvalete
gittim. ‘’Bu bir rüya!’’ diye haykırıyorum içimden. Ses etmesin diye ‘’pis suyu’’
tuvalet taşının kenarına denk getirirken olayın bir anda beynime dank etmesiyle
suyun akışının taşın dışına taşımayı başardım. Titreyen ellerimle alelacele
rehberden Selim’i aradım. ‘’Selim gölgem yok!’’. Ses tonu uykulu ‘’Ne diyon lan
sen’’. ‘’Lan oğlum gölgem yok gölgem!’’ bağırıyorum tuvalet yankılanıyor. ‘’Oğlum
bu saatte manyak mısın sen? Gölgesi yokmuş. Dıt dıt dıt dııt’’ ‘’SİKTİR GİT
SELİM SİKTİR GİİT!!’’ anlık öfkeyle telefonu yere çarptım. Evin bütün
ışıklarını yaktım. Ellerimi bir korkuluk gibi sallandırdım, şekilden şekle
girdim ama yok! Önümden bir sinek kaygısız bir yumuşaklıkla yanımdaki ayakkabı
dolabına kondu. Minicik gölgesi önüne doğru serilmişti bile. Sinirlendim olanca
gücümle dolabı yumrukladım. Defalarca! Daha da hiddetlenip sokağa attım
kendimi. Bütün sokak lambalarının önünde çılgınlar gibi tepindim nafile. Koşmaya
başladım. ‘’Şşşt!’’ Keskin bir komutmuş gibi sesi duyar duymaz durdum. Şarapçı.
‘’Paran var mı?’’. ‘’Gölgem yok!’’. ‘’İki şarap al gel.’’ Adam takmamıştı
derdimi. Arsız davetini rahatlamak için bir vesile sayıp dediğini yaptım. ‘’Ne
demiştin sen?’’. ‘’Gölgem yok!’’ GÖLGEYLE İLGİLİ TÜM CÜMLELERİM AGRESİF! ‘’Ölmüştür.’’
Dedi. O kadar kaygısızdı ki söylerken. ‘’Ben ölmeden ölemez!’’ iyice çıldırdım.
Şişe o kadar hızlı bitiyor ki bi yandan. Gidip yeni bir şişe daha aldım. Bir yandan
da gölgemin yokluğunu test ettim tekrar ve tekrar. Sığındığımız alana ışık
vurmadığından deliliğimi defalarca sınayamıyorum. ‘’Ölürler.’’ Dedi. ‘’Gerçek
hayata maruz kaldıkça insanın ilk hayalleri ölür, hayallerinin ölümü yaşama
sevincini, yaşama sevinci gündelik zevkleri, gündelik zevkler mutluluğu,
mutluluklar sevme yetisini, sevme yetisi de sevdiğin kadını öldürür. Acılı,
sert ve yavaş bir biçimde ölür. Her saniyesi ızdırap bir ölüm, gerçekten
seviyorsa tabii. Bu her ölümde daha da kararan bir gölge vardır. Adamın gölgesi…
Neden kararır bilir misin? Yaşlanır her ölümle. O kadınla ölür işte gölge de. Dayanamaz,
verir canını öylece aynı ızdırapla. Neden gölge ölür bilir misin peki?’’ aklım
almıyor ama dinlemekten de kendimi alamıyorum. Etkisi altına girdim. ‘’Kadın
can-ı yürekten istese de öl diyemez kendini öldüren adama. Kıyamaz da o beş
para etmez hergeleye, canını yakan son noktada söyler o sözü ‘Gölgeni bile
görmek istemiyorum.’ O an adam dayanır bir şekilde de gölge dayanamaz üstüne
alınır. Böylece ölür işte gölge de.’’ Şişemi aldım hışımla. Küfürler savurarak
evin yolunu tuttum. Uzaklaşırken arkamdan gülüyordu bir de şerefsiz. Eve girene kadar bunların
yarın geçecek bir kabus olduğunu varsaydım. Hiçbir ışığı açmadan balkona
yöneldim. Şişe bitene kadar aralıksız sigara içmeliyim! Ancak bu şekilde
sakinleşirim. Başını yıldızlara yöneltip düşme hissine kapılmak daima
rahatlatıyor bedenimi. Şişenin sonuna yaklaşmamla yıldızların çoğalması doğru
orantılı olarak artmaya devam etti. Sigaramı balkondan fırlattım. Düşüşünü seyrederken
aşağıda küçük bir kız çocuğunun olduğunu gördüm. Sarhoşluğum kesildi bir anda. Dehşete
kapıldım. Ailesinin de duymasını umut ederek bağırdım.
’Çocuk!’’ Yüksek sesle haykırdım.
Kafasını kaldırdı, gülümsedi ve oyununa devam etti. Hızla balkondan inip yanına
yaklaştım. ‘’Çocuk!’’ Kafasını tekrar kaldırdı. Yine cevap vermeden gülümseyip
işine koyulmaya devam etti. İşine diyorum çünkü oyun oynamadığını yeni fark ettim..
.
.
.
‘’BAMM!!’’
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder