15 Mayıs 2015 Cuma

CUMARTESİ SABAHI

               Bu cumartesi de hevesle kalktım. Uykudan uyanınca pek fark etmiyor insan gündelik zayiatı. Duvarla yüz yüze kaldık uzunca bir müddet. Önceden ses ederdi, şimdi gıkı çıkmıyor keratanın. Bir miktar tencere tıngırtısı, varsa iki tutam şen kahkaha, dile pelesenk olmuş birkaç hoş ezgi ve kedi miyavlamaları. O da haklı ne yapsın, malzeme eksik olunca elinden anca boş boş bakmak geliyor. Dayanamadım kalktım yataktan. Aktif kullanmadığımız balkona yöneldim. Kedi kumu ve mamasının yanına ölü gibi uzanmış Şerafettin. Vakit geçer diye sataşmak istedim. Kafasını kaldırdı, ters ters baktı ve umursamaz tavırla geri yattı. Zamanın kedileri de insan gibi, işine gelmedi mi bozuk atıyor allahsız. Suyunu tazeledim ben de muhatap olmadım. Hiç bozmadım biliyor musun ritüelimizi. Gram istemesem de anahtarlarımı aldım çıktım dışarı. Bahar gelmiş ruzgar soguk çarpmıyor artık insanın yüzüne. Açmıyor insanın uykusunu ulu orta. Yüzümü yıkamıyorsun diye kızardın ya hep, dışarı çıkınca ayılırım derdim. Yüzümü de yıkamam gerekecek artık, sıcak rüzgar okşadıkça uykusu geliyor insanın. Kafama gelen ufak taşla açıldı uykum. Biliyorsun Çetin’i, arkadaşlarının taktığı lakap kadar var hani; ‘’Piç Çetin’’. Kalem tutmayı öğrenmeden taş atmayı öğrenmiş hergele. Hiddetle döndüm ardımı, onu görünce yumuşadım. En az serserilikleri kadar da tatlı eşek sıpası. Ne yapıyorsun lan bu saatte sokakta? dedim. Mahalledeki arkadaşlarının uyanmasını bekliyormuş. Aşağı mahalledeki ihtiyarın bahçeden erik çalacaklarmış. Öğlene kadar uyanamıyor moruk, erkenden malı toplamak lazım diyor. Beş yaşında nasıl da kapmış genç yaş argosunu. Elebaşılık yapıyor mahallede. Ama çocuk neticede, elimdeki bozuk paraları vermekle kandırıp yakaladım. Elmacık kemiğinden sağlam bir ısırık alıp saldım geri. Küfür etti bağırarak. Birkaç adım attım. ‘’Lan!’’ diye bağırdı. Yine ‘’Bırak Leyla’nın peşini yoksa sonun fena olacak!’’ dedi. Dönüp ardımı gülmedim bu sefer. Ardından ekledi, büyüdüğünde seni alacakmış. Bu söze ufaktan gülümsemeden edemedim.
               Sokak senin sesini çınlattı yol boyu. Köşedeki ipçi Neriman abla kesti önümü. Seni sordu, bayağıdır uğramıyor yeni modeller geldi durumu sıkışıksa veresiye hesap açarım dedi sen yabancı değilmişsin. Soğutmasın arayı diyor. ‘’Söylerim abla’’ dedim. Ben de göremiyorum diyemedim. Saçma değil mi? Yani olan olmuşsa söylemek gerekir öyle pat diye. Ne bileyim gelmedi içimden. Fırına gittim simit almaya, her zaman saatinde çıkan simiti bugün geciktirmişler. Rıfat abi ‘’Otur çayımı iç on dakikaya çıkar’’ dedi. ‘’Yok abi iki zeytinli poğaça ver bugünlük de böyle olsun’’ dedim. Burada olsan alay edersin biliyorum. Gittiğinden beri o kadar yadırgamıyorum poğaçayı. Gerçi şu aralar ne yesem ya saman ya plastik gibi. Dönerken Ayşe teyze ses etti, hal hatır sordu. Bahçedeki fidanları buduyormuş. Abla bu saatte bahçeyle mi uğraşılır dedim. Sabah namazından sonra uyuyamıyormuş. Abla koparrma demeye kalmadan çıt çıt iki gülü koparıp elime tutuşturuverdi. Sana değil haa diye uzun uzadıya da tembihledi şen şakrak. Leyla kızıma götür dedi. Kulağıma yaklaşıp fısıldadı. Biliyorum sevmez dalından koparılan çiçekleri. ‘’Buduyormuş daha güzelleri çıkacakmış dersin’’ dedi. Ses edemedim iki kere yutkundum, peki abla sağ ol dedim. Bu aralar bayağı semeleştin hayırdır yavrum? dedi. Havalardandır abla dedim. Döndüm telefondan anlamına baktım; ‘’ahmak’’ demekmiş. Ses etmedim neticede kadın da haklı. Apartmanın önünde Piç Çetin’i gördüm yine. Mahalle çocuklarını toplamış taktik veriyordu. Çetin diye seslendim. Ne var lan? dedi. Harçlık ister misin iş var dedim. Çocuklara bir şeyler söyleyip yanıma geldi. Yine kandırıyorsam bir daha apartmandan çıkamazmışım taşa tutarlarmış. Ona göre yüklü bir miktar para verdim, rutin gazeteleri almasını istedim. Parayı aldı, bir arkadaşını çağırdı, kulağına fısıldadı. Çocuk parayı kaptığı gibi koşmaya başladı. Bu yaşta taşeronluk yapıyor ilerde büyük adam olacak it.
               Yalnızlığa alışmanın en zor dönemeci kapı ziliyle anahtar deliği arasından geçiyor. Yine zile gitti elim bi dal çalmış bulundum. Anahtar kullanmaya yabancı parmaklarım iki üç duraksamada açabildi kapıyı. Kahve suyu ısınıp kahvaltılıklar masaya dizilene dek çocuk gazeteleri getirdi. Saatleri bulan kahvaltılarımızın ilhamı gelir diye tüm masayı donattım. Gelmedi işte, sen de gelmedin, zil de çalmadı hiç. Kahveyi yudumlayıp sigarayı yaktım. Şerafettin bacağımda mırıldanıyor. Kesin bir şey istiyor şerefsiz. Bu sefer de ben yüz vermedim, masayı da olduğu gibi bıraktım. Panjurları indirip yorganın altına girdim, başımı yastığın altına sakladım. Bu haftasonu da cumartesiyi yaşamakta zorlandım. Saat dönsün gün bitsin diye bekledim. Biliyorsun çaresiz kalıp ağlamaklı olduğumda hep yapardım. Kafamdan akanların hızlarının aksine zaman musluk ucundaki su damlası kadar hantaldı.
               Biliyorum şimdi söylesem belki anlamsız gelecek, mizaha yorarsan bol bol güleceksin yine de söylemek istedim. Benden yana yüz çevirdin, bana surat astın. İlletime dayanamayıp uzak mahallelere yelken açtın. Belki bu karar sana hayatında yeni bir sayfa açacaktı. Ama Piç Çetin de aşıktı sana, onun da hayalleri vardı. Büyüyünce seni gelin beni şoförü yapacaktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder