Bu
cumartesi de hevesle kalktım. Uykudan uyanınca pek fark etmiyor insan gündelik zayiatı.
Duvarla yüz yüze kaldık uzunca bir müddet. Önceden ses ederdi, şimdi gıkı
çıkmıyor keratanın. Bir miktar tencere tıngırtısı, varsa iki tutam şen kahkaha,
dile pelesenk olmuş birkaç hoş ezgi ve kedi miyavlamaları. O da haklı ne
yapsın, malzeme eksik olunca elinden anca boş boş bakmak geliyor. Dayanamadım kalktım
yataktan. Aktif kullanmadığımız balkona yöneldim. Kedi kumu ve mamasının yanına
ölü gibi uzanmış Şerafettin. Vakit geçer diye sataşmak istedim. Kafasını
kaldırdı, ters ters baktı ve umursamaz tavırla geri yattı. Zamanın kedileri de
insan gibi, işine gelmedi mi bozuk atıyor allahsız. Suyunu tazeledim ben de
muhatap olmadım. Hiç bozmadım biliyor musun ritüelimizi. Gram istemesem de
anahtarlarımı aldım çıktım dışarı. Bahar gelmiş ruzgar soguk çarpmıyor artık
insanın yüzüne. Açmıyor insanın uykusunu ulu orta. Yüzümü yıkamıyorsun diye
kızardın ya hep, dışarı çıkınca ayılırım derdim. Yüzümü de yıkamam gerekecek
artık, sıcak rüzgar okşadıkça uykusu geliyor insanın. Kafama gelen ufak taşla
açıldı uykum. Biliyorsun Çetin’i, arkadaşlarının taktığı lakap kadar var hani; ‘’Piç
Çetin’’. Kalem tutmayı öğrenmeden taş atmayı öğrenmiş hergele. Hiddetle döndüm
ardımı, onu görünce yumuşadım. En az serserilikleri kadar da tatlı eşek sıpası.
Ne yapıyorsun lan bu saatte sokakta? dedim. Mahalledeki arkadaşlarının
uyanmasını bekliyormuş. Aşağı mahalledeki ihtiyarın bahçeden erik
çalacaklarmış. Öğlene kadar uyanamıyor moruk, erkenden malı toplamak lazım
diyor. Beş yaşında nasıl da kapmış genç yaş argosunu. Elebaşılık yapıyor
mahallede. Ama çocuk neticede, elimdeki bozuk paraları vermekle kandırıp
yakaladım. Elmacık kemiğinden sağlam bir ısırık alıp saldım geri. Küfür etti
bağırarak. Birkaç adım attım. ‘’Lan!’’ diye bağırdı. Yine ‘’Bırak Leyla’nın
peşini yoksa sonun fena olacak!’’ dedi. Dönüp ardımı gülmedim bu sefer. Ardından
ekledi, büyüdüğünde seni alacakmış. Bu söze ufaktan gülümsemeden edemedim.
Sokak
senin sesini çınlattı yol boyu. Köşedeki ipçi Neriman abla kesti önümü. Seni sordu,
bayağıdır uğramıyor yeni modeller geldi durumu sıkışıksa veresiye hesap açarım dedi sen yabancı değilmişsin. Soğutmasın arayı diyor. ‘’Söylerim abla’’ dedim. Ben de
göremiyorum diyemedim. Saçma değil mi? Yani olan olmuşsa söylemek gerekir öyle
pat diye. Ne bileyim gelmedi içimden. Fırına gittim simit almaya, her zaman
saatinde çıkan simiti bugün geciktirmişler. Rıfat abi ‘’Otur çayımı iç on
dakikaya çıkar’’ dedi. ‘’Yok abi iki zeytinli poğaça ver bugünlük de böyle
olsun’’ dedim. Burada olsan alay edersin biliyorum. Gittiğinden beri o kadar
yadırgamıyorum poğaçayı. Gerçi şu aralar ne yesem ya saman ya plastik gibi. Dönerken
Ayşe teyze ses etti, hal hatır sordu. Bahçedeki fidanları buduyormuş. Abla bu
saatte bahçeyle mi uğraşılır dedim. Sabah namazından sonra uyuyamıyormuş. Abla koparrma
demeye kalmadan çıt çıt iki gülü koparıp elime tutuşturuverdi. Sana değil haa
diye uzun uzadıya da tembihledi şen şakrak. Leyla kızıma götür dedi. Kulağıma yaklaşıp
fısıldadı. Biliyorum sevmez dalından koparılan çiçekleri. ‘’Buduyormuş daha
güzelleri çıkacakmış dersin’’ dedi. Ses edemedim iki kere yutkundum, peki abla
sağ ol dedim. Bu aralar bayağı semeleştin hayırdır yavrum? dedi. Havalardandır
abla dedim. Döndüm telefondan anlamına baktım; ‘’ahmak’’ demekmiş. Ses etmedim
neticede kadın da haklı. Apartmanın önünde Piç Çetin’i gördüm yine. Mahalle çocuklarını
toplamış taktik veriyordu. Çetin diye seslendim. Ne var lan? dedi. Harçlık ister
misin iş var dedim. Çocuklara bir şeyler söyleyip yanıma geldi. Yine kandırıyorsam
bir daha apartmandan çıkamazmışım taşa tutarlarmış. Ona göre yüklü bir miktar
para verdim, rutin gazeteleri almasını istedim. Parayı aldı, bir arkadaşını
çağırdı, kulağına fısıldadı. Çocuk parayı kaptığı gibi koşmaya başladı. Bu yaşta
taşeronluk yapıyor ilerde büyük adam olacak it.
Yalnızlığa
alışmanın en zor dönemeci kapı ziliyle anahtar deliği arasından geçiyor. Yine
zile gitti elim bi dal çalmış bulundum. Anahtar kullanmaya yabancı parmaklarım
iki üç duraksamada açabildi kapıyı. Kahve suyu ısınıp kahvaltılıklar masaya
dizilene dek çocuk gazeteleri getirdi. Saatleri bulan kahvaltılarımızın ilhamı
gelir diye tüm masayı donattım. Gelmedi işte, sen de gelmedin, zil de çalmadı
hiç. Kahveyi yudumlayıp sigarayı yaktım. Şerafettin bacağımda mırıldanıyor. Kesin
bir şey istiyor şerefsiz. Bu sefer de ben yüz vermedim, masayı da olduğu gibi
bıraktım. Panjurları indirip yorganın altına girdim, başımı yastığın altına
sakladım. Bu haftasonu da cumartesiyi yaşamakta zorlandım. Saat dönsün gün
bitsin diye bekledim. Biliyorsun çaresiz kalıp ağlamaklı olduğumda hep yapardım.
Kafamdan akanların hızlarının aksine zaman musluk ucundaki su damlası kadar
hantaldı.
Biliyorum şimdi söylesem belki anlamsız gelecek, mizaha yorarsan bol bol güleceksin yine de söylemek istedim. Benden yana yüz çevirdin, bana surat astın. İlletime dayanamayıp uzak mahallelere yelken açtın. Belki bu karar sana hayatında yeni bir sayfa açacaktı. Ama Piç Çetin de aşıktı sana, onun da hayalleri vardı. Büyüyünce seni gelin beni şoförü yapacaktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder