‘’Allah’ım şu
hayatta kulların insaf etmedi. Sen insaf eyle de şu rakıdan yandığımız odun
kalitesiz olsun ya rabbiii’’
‘’Amiiin’’.
‘’Buyrun başlayın ağalar afiyet olsun.’’
Kültürüdür
mahallenin cuma akşamları genci yaşlısı meyhanede buluşur hasbihal eder. Kimi tek
kadehte eyvallah der kimi koca şişeye bana mısın demez. Açılış duasını ahalinin
en büyüğü eder. Dua bitmeden kimse kadehi eline dahi almaz. Dua bitip içmeye
başlanınca derdi olan derdini, fikri olan fikrini döker. Kimin ne sorunu varsa
orada oturur halledilir. Mesela adetlerden biridir ilk kadehler içilince gönlü
alevlenen genç varsa ilk kadehten sonra içlenir, kızın babasına derdini izah
eder. İş bu konu açılınca ilk cümleden durumu anlayan baba elini kaldırır. Elini
kaldırınca bütün meyhane o masaya dikkat kesilir. Aralarında fısıltılar
neticeye varınca baba kabul ettiyse iki kadeh söyler. Kadehin biri oğlana biri babaya
verilir. Baba ayağa kalkar, ‘’Oğlumun şerefine!’’ diye haykırır. Bütün ahali
tek bir ağız ‘’Helaaal!’’ der. O gün o meyhanede tek kelime kötü olay
konuşulmaz. Gönül işi bu ya neticede diyelim kabul etmedi. Tek kadeh ister
baba. Kadeh gelir, baba elleriyle takdim eder. ‘’Bahtın açık olsun evladım’’
der, gönlünü alır. Kendi boş kadehini kaldırır. ‘’ Ahmet evladım yuvamı
onurlandırdı, var olsun. Allah da onu doğru kuluyla onurlandırsın!’’ der, bütün
ahali ‘’Eyvallah, Ahmet’ime!’’ der hepsi aynı anda oğlanın şerefine kadeh
kaldırır. Gönlü alınmış genç mahcup bir ferahlama içinde hor görülmeden
masasına yol alır. O gece hüzünlü şarkılar çalar meyhanede. Gencin masasındakiler
genci kırmadan gönlünü alır. Gece başında meşe odunu gibi yanan genç, mangal
alevi gibi dinginlenir, o gecelik sakinleşir.
Haftalık
stresi alınan mahallede kavga gürültü olmaz pek. Kavga çıktığı durumlarda
mahallenin ileri geleni tarafından dinlenir, çözüme kavuşturulur. İlla çözülemeyecekse
birkaç ikazdan sonra haksız olan taraf göçe zorlanır. Fırını ekmeği keser,
manavı meyveyi. Berberin makası körelir, kasabın eti taze değildir. Çaresiz kalan
ev ahalisi başka mahallelerin yolunu tutar.
İleri
geleni çoktur da mahallenin ben en çok Abbas abiyi severim. Filmin etkisi ve
her daim hoş sohbetiyle Çiçek Abbas derler. Yardıma ihtiyacı olandan elini,
çocuklardan harçlığı, mahalle kadınlarından çekirdeği eksik etmez. Meyhanede
görün hele sohbetiyle, neşesiyle harbi harbi çiçek açtığı hissi uyandırır.
‘’Ooo
Selim hoş geldin.’’
‘’Hoş
bulduk Abbas abi, yer var mı?’’ ‘’Lan sana olmaz mı be. Kerim abine bir
sandalye getir.’’
‘’Bugün
ne konu abi?’’
Eskilerden bahsediyorum be Selim. Masayı
gençler şenlendirdi bugün bir fosil ben kaldım. Öyle doğma büyüme Ankaralı
değiliz elbet biz de köyden göçtük geldik. Bizim köyden koca bi sülale adım
attı ilk buralara. Ahanda bu baraj mahallesine yerleşti hepsi. Sonra köyde kim
sıkıştı şehre göç etmek zorunda kaldı buranın adresini verdi köylü. Hepsinin
evleri barkları aha bu mahalleliyle düzüldü, ayakta tutuldu. Güzeldi be eskiden
Ankara evim ha bura dediğinde kurulurdu iki güne. Zengini fakirinin toprağına
karışmaz, fakiri köylünün toprağına meyletmezdi. Herkesin yeri belliydi yurdu
belliydi. Kimse kimseyi hor görmezdi haliyle. Şimdi Başgan kovalıyor biz
kaçıyoruz. Her yer zenginin oldu. İki muhit arasına sıkışabildiysen ha böyle deme
keyfine. Doğasını da bozuyor mahallelinin bakmayın siz. Ha bizim kuşak taşır da
bu mahalleyi sizde bizden eser kalmaz demedi demeyin. Özeniyor gençler tabii
şaşalı binalara, lüks arabalara, onların alemlerine, dünyalarına. Bak evladım
büyük sözü dinleyin, görün tatmayın; bakın, aldanmayın; dokunun koklamayın. Sizin
ununuz belli hamurunuz belli. Bu saatten sonra bozarsanız ne size hayır gelir
ne mahallenize. Aha geldi bi avare daha. Bilal! Sen gel hele gel gel. ‘’Geliyorum
abi’’
Bilal mahallenin
en saf delikanlısıdır. Ucu kendine dokunmayan bütün mahalle işlerine koşturur
da mevzu kendiyle alakalıysa kendinden en ufak ödün vermez. Eli de biraz
sıkıdır. Sağlam yapılı eblek bakışlı bir çocuktur. Merttir de ağzı laf yapmayı
bilmez. Zengin mahallesinde bir kıza yanık. Ne dediysek caymadı. Bi işimiz
düştüğünde anında bitiverir, iş bitince görebilene aşk olsun.
‘’Bilal niye
gözlerin ağlamaklı?’’
‘’Bişey yok ağabey’’.
‘’Otur
bakalım, Bilal’ime kadeh getirin.’’
‘’İç tek
seferde’’
‘’Tamam
ağabey’’
‘’Heh şöyle şunu da iç.’’
‘’Tamam ağabey’’
‘’Aferin
anlat bakalım şimdi’’
‘’Ağabey
Pınar var ya. Alıverem seni dedim ona’’
‘’Ee’’
‘’Güldü bana’’
‘’Sen naptın?’’
‘’Ben de güldüm ağabey’’
‘’Sen niye
güldün Bilal’’ ‘’Herkes gülüyordu ağabey’’
‘’Şimdi niye
gülmüyon oğlum?’’ ‘’ Üzüldüm ağabey’’
‘’Oğlum
seviyorsan niye üzülüyon. Sevgi insanı üzer mi oğlum’’
‘’Üzer ağabey’’
‘’Oğlum, bak
sen onun seni sevdiğine emin misin? Dalga geçiyor olmasın?’’
‘’Seviyorum
dedi ağabey’’ gözleri iyice dolmuştu.
‘’Elini tuttun
mu oğlum? Elinden tutup arkadaşlarına tanıttı mı seni? Bak şunu beraber yapalım
dedi mi? Dişleri gözükmeden gözleri parlayıp gülümsedi mi hiç kahkaha atmadan?’’
‘’Yok ağabey’’
‘’Oğlum bak
sen genceciksin daha. Önünü ardını görmezsin. Yolunu bilemezsin. Dalga geçer
sevdi sanarsın, kahkaha atar sevindi bilirsin. Şu kafan var ya senin, o kafanın
içindeki hiçbir şey yok o mahallede. Anlayamazsın, sevemezsin, akıl sır
erdiremezsin. Vefa, birlik, sadakat, direnç, destek bunlar önemli şeyler. Senin
vefan ayrıı, onların vefası apayrı. Ne onlar sana yaranabilir ne sen onlara
yaranabilirsin. Seni severler, el uzatırlar kötüye yorarsın. Sen seversin el
uzatırsın, hafife alırlar. Davul bile dengi dengine be yiğidim.’’ Bilal bu
sefer katmerli bir acıya derman olsun diye hızlı gidiyordu. İçki bu tabii her
gönlü hoş etmiyor. Abbas abi kalktı masadan. Bilal anlatmaya başladı. Geri geldiğinde
elinde iki avuç ceviz vardı. ‘’Ben o kızı kaçıracam ağabey’’. ‘’Kaçırmayacaksın,
tut bakalım şunları tek elinle.’’ zar zor da olsa kavradı Bilal. ‘’Aha bunlar yüreğine
yüklediğin yük Bilal. Hepsini tutarsan yoluna gidemezsin. Sarsılırsaan zamansız
düşürürsün. Aklını başına devşir Bilal. Kendine uygun olanları seç, sıkı sıkıya
onları kavra Bilal. Tökezlersen, yoluna taş konursa, sarsılırsan hepsinden olma
Bilal. Oranın kadını kelebek gibi Bilal. Tutarsın toz olur, salarsın uçar
gider. Sen eli nasırlı adamsın, elinde o kelebeği sağlam zaptedemezsin Bilal.’’
Rakının getirdiği
etkiyle Bilal’in dilinin kemiği erimeye başladı. ‘’Ederim ağabey’’
‘’Edemezsin
Bilal’’
‘’Ederim
ağabey’’ her başkaldırışta ses tonu bir perde artıyor, bir yandan elindeki
cevizleri sıkı sıkıya muhafaza ediyordu. Zıtlaşmanın ve alkolün verdiği etkiyle
iri yumruğunu olanca gücüyle masaya vurdu. ‘’EDERİM LAN!’’ sesi gürdü tek. Elinde
sımsıkı tuttuğu cevizler dışında bütün vücudu uysallığını koruyordu. Hiddetli haykırışının
sonlanmasıyla Abbas abinin nasırlı ve hacimli avucunun Bilal’in yüzüyle
buluşması bir oldu. Bilal bir tarafa cevizler bir tarafa savruldu. Abbas abiyi
ilk defa bu hareketiyle gören bütün ahali sus pus olmuştu.
‘’Bak avcuna
itoğlit’’ Bilal ağlıyordu. Boşalan eli refleksif olarak sımsıkı yumruk olmuştu.
Hüngür hüngür ağlamaya başladı.
‘’Baktım
ağabey’’
‘’Ne var lan
elinde?’’
‘’Hiçbir şey
ağabey’’ iyice gözyaşlarına boğuldu.
‘’Var orada
iyice bak’’
‘’Yok ağabey’’
‘’Canın var
lan senin orada canın. Aha bir tek o kaldı elinde. En ufak sarsıntındı bu
Bilal. Tek tokatlık mı yetiştirdi baban seni. Siktir git kendine gel şimdi. Yarın
da yanıma uğra.’’
‘’Bundan sonra
o mahalleye gönül salan bu meyhaneye adımını atmasın.’’ Elini masaya vurmasıyla
Bilal’le sarsılan masanın yere çökmesi bir oldu. İlk hiddetini göstermiş, mahalleliye ilk
büyük huzursuzluğu tattırmıştı. Meyhaneyi terk etti. Ardından bütün ahali evin
yolunu tuttu.
Gün geçti
Bilal kendine geldi. Ağabeyinin lafını dinledi, yanına uğradı. Alkolün etkisi
geçmiş, ağlaması kat be kat artarak devam etmişti. Bina önündeki kalabalıktan
sıyrılıp eve girmeyi başardı. Abbas ağabeyini görünce dağ gibi çocuk olduğu
yere çöküverdi. Kaba cüssesine rağmen zarif adamdı Abbas abi. Evladı gibi
gördüğü delikanlıya kaldırdığı eli, bozduğu huzuru kaldırmamıştı o güzel
yüreği. Sabaha karşı diyorlar, soluvermişti Abbas abi. Bilal kendine geldi,
tabutunu da en önde o taşıdı.
Mahalleli o
günden sonra ne meyhaneye uğrar oldu, ne de sohbet eder oldu. Mahallenin yaşlıları
yavaş yavaş göçmeye başladı. Bir daha neşe ve huzuru yakalayamadı ahali. Güleç yüzleri
gitmiş, çiçekleri solmuştu. Gökçek geldi zaten sonra. Buraları yıkıp çevre
düzenlemesi yapacağım dedi. Ses etmedi kimse. Yaşlılar köyüne yol aldı, gençler
şehirde arabesk kaldı. Mahalle güzel villalarla öründü, modern yaşam merkezi
oldu. Çiçek Abbas vardı bir de. Unutuyor insanoğlu Abbas abi de affetsin. Yıllar
sonra hatırlayıp ziyarete gidenler oldu. Gömüldüğü ağaca toprak oldu, Çiçek
Abbas Çınar Abbas oldu. Giden köylü anlatır da kimse inanmazmış. Çınar Abbas tekrar çiçek oldu, Çınar yaprakları bir mevsime mahsur gür gür, renk renk çiçek doldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder