22 Haziran 2015 Pazartesi

MODERN ZAMANLARIN GELENEKSEL DELİKANLISI ABBAS AĞBİ



               ‘’Allah’ım şu hayatta kulların insaf etmedi. Sen insaf eyle de şu rakıdan yandığımız odun kalitesiz olsun ya rabbiii’’
               ‘’Amiiin’’. ‘’Buyrun başlayın ağalar afiyet olsun.’’
        Kültürüdür mahallenin cuma akşamları genci yaşlısı meyhanede buluşur hasbihal eder. Kimi tek kadehte eyvallah der kimi koca şişeye bana mısın demez. Açılış duasını ahalinin en büyüğü eder. Dua bitmeden kimse kadehi eline dahi almaz. Dua bitip içmeye başlanınca derdi olan derdini, fikri olan fikrini döker. Kimin ne sorunu varsa orada oturur halledilir. Mesela adetlerden biridir ilk kadehler içilince gönlü alevlenen genç varsa ilk kadehten sonra içlenir, kızın babasına derdini izah eder. İş bu konu açılınca ilk cümleden durumu anlayan baba elini kaldırır. Elini kaldırınca bütün meyhane o masaya dikkat kesilir. Aralarında fısıltılar neticeye varınca baba kabul ettiyse iki kadeh söyler. Kadehin biri oğlana biri babaya verilir. Baba ayağa kalkar, ‘’Oğlumun şerefine!’’ diye haykırır. Bütün ahali tek bir ağız ‘’Helaaal!’’ der. O gün o meyhanede tek kelime kötü olay konuşulmaz. Gönül işi bu ya neticede diyelim kabul etmedi. Tek kadeh ister baba. Kadeh gelir, baba elleriyle takdim eder. ‘’Bahtın açık olsun evladım’’ der, gönlünü alır. Kendi boş kadehini kaldırır. ‘’ Ahmet evladım yuvamı onurlandırdı, var olsun. Allah da onu doğru kuluyla onurlandırsın!’’ der, bütün ahali ‘’Eyvallah, Ahmet’ime!’’ der hepsi aynı anda oğlanın şerefine kadeh kaldırır. Gönlü alınmış genç mahcup bir ferahlama içinde hor görülmeden masasına yol alır. O gece hüzünlü şarkılar çalar meyhanede. Gencin masasındakiler genci kırmadan gönlünü alır. Gece başında meşe odunu gibi yanan genç, mangal alevi gibi dinginlenir, o gecelik sakinleşir.
        
     Haftalık stresi alınan mahallede kavga gürültü olmaz pek. Kavga çıktığı durumlarda mahallenin ileri geleni tarafından dinlenir, çözüme kavuşturulur. İlla çözülemeyecekse birkaç ikazdan sonra haksız olan taraf göçe zorlanır. Fırını ekmeği keser, manavı meyveyi. Berberin makası körelir, kasabın eti taze değildir. Çaresiz kalan ev ahalisi başka mahallelerin yolunu tutar.
           
    İleri geleni çoktur da mahallenin ben en çok Abbas abiyi severim. Filmin etkisi ve her daim hoş sohbetiyle Çiçek Abbas derler. Yardıma ihtiyacı olandan elini, çocuklardan harçlığı, mahalle kadınlarından çekirdeği eksik etmez. Meyhanede görün hele sohbetiyle, neşesiyle harbi harbi çiçek açtığı hissi uyandırır.
               ‘’Ooo Selim hoş geldin.’’
               ‘’Hoş bulduk Abbas abi, yer var mı?’’ ‘’Lan sana olmaz mı be. Kerim abine bir sandalye getir.’’
               ‘’Bugün ne konu abi?’’

 Eskilerden bahsediyorum be Selim. Masayı gençler şenlendirdi bugün bir fosil ben kaldım. Öyle doğma büyüme Ankaralı değiliz elbet biz de köyden göçtük geldik. Bizim köyden koca bi sülale adım attı ilk buralara. Ahanda bu baraj mahallesine yerleşti hepsi. Sonra köyde kim sıkıştı şehre göç etmek zorunda kaldı buranın adresini verdi köylü. Hepsinin evleri barkları aha bu mahalleliyle düzüldü, ayakta tutuldu. Güzeldi be eskiden Ankara evim ha bura dediğinde kurulurdu iki güne. Zengini fakirinin toprağına karışmaz, fakiri köylünün toprağına meyletmezdi. Herkesin yeri belliydi yurdu belliydi. Kimse kimseyi hor görmezdi haliyle. Şimdi Başgan kovalıyor biz kaçıyoruz. Her yer zenginin oldu. İki muhit arasına sıkışabildiysen ha böyle deme keyfine. Doğasını da bozuyor mahallelinin bakmayın siz. Ha bizim kuşak taşır da bu mahalleyi sizde bizden eser kalmaz demedi demeyin. Özeniyor gençler tabii şaşalı binalara, lüks arabalara, onların alemlerine, dünyalarına. Bak evladım büyük sözü dinleyin, görün tatmayın; bakın, aldanmayın; dokunun koklamayın. Sizin ununuz belli hamurunuz belli. Bu saatten sonra bozarsanız ne size hayır gelir ne mahallenize. Aha geldi bi avare daha. Bilal! Sen gel hele gel gel. ‘’Geliyorum abi’’

Bilal mahallenin en saf delikanlısıdır. Ucu kendine dokunmayan bütün mahalle işlerine koşturur da mevzu kendiyle alakalıysa kendinden en ufak ödün vermez. Eli de biraz sıkıdır. Sağlam yapılı eblek bakışlı bir çocuktur. Merttir de ağzı laf yapmayı bilmez. Zengin mahallesinde bir kıza yanık. Ne dediysek caymadı. Bi işimiz düştüğünde anında bitiverir, iş bitince görebilene aşk olsun.

‘’Bilal niye gözlerin ağlamaklı?’’
 ‘’Bişey yok ağabey’’.
‘’Otur bakalım, Bilal’ime kadeh getirin.’’
‘’İç tek seferde’’
               ‘’Tamam ağabey’’
 ‘’Heh şöyle şunu da iç.’’
 ‘’Tamam ağabey’’
               ‘’Aferin anlat bakalım şimdi’’
               ‘’Ağabey Pınar var ya. Alıverem seni dedim ona’’
‘’Ee’’
‘’Güldü bana’’
‘’Sen naptın?’’ ‘’Ben de güldüm ağabey’’
‘’Sen niye güldün Bilal’’ ‘’Herkes gülüyordu ağabey’’
‘’Şimdi niye gülmüyon oğlum?’’ ‘’ Üzüldüm ağabey’’
‘’Oğlum seviyorsan niye üzülüyon. Sevgi insanı üzer mi oğlum’’
‘’Üzer ağabey’’
‘’Oğlum, bak sen onun seni sevdiğine emin misin? Dalga geçiyor olmasın?’’
‘’Seviyorum dedi ağabey’’ gözleri iyice dolmuştu.
‘’Elini tuttun mu oğlum? Elinden tutup arkadaşlarına tanıttı mı seni? Bak şunu beraber yapalım dedi mi? Dişleri gözükmeden gözleri parlayıp gülümsedi mi hiç kahkaha atmadan?’’
‘’Yok ağabey’’

‘’Oğlum bak sen genceciksin daha. Önünü ardını görmezsin. Yolunu bilemezsin. Dalga geçer sevdi sanarsın, kahkaha atar sevindi bilirsin. Şu kafan var ya senin, o kafanın içindeki hiçbir şey yok o mahallede. Anlayamazsın, sevemezsin, akıl sır erdiremezsin. Vefa, birlik, sadakat, direnç, destek bunlar önemli şeyler. Senin vefan ayrıı, onların vefası apayrı. Ne onlar sana yaranabilir ne sen onlara yaranabilirsin. Seni severler, el uzatırlar kötüye yorarsın. Sen seversin el uzatırsın, hafife alırlar. Davul bile dengi dengine be yiğidim.’’ Bilal bu sefer katmerli bir acıya derman olsun diye hızlı gidiyordu. İçki bu tabii her gönlü hoş etmiyor. Abbas abi kalktı masadan. Bilal anlatmaya başladı. Geri geldiğinde elinde iki avuç ceviz vardı. ‘’Ben o kızı kaçıracam ağabey’’. ‘’Kaçırmayacaksın, tut bakalım şunları tek elinle.’’ zar zor da olsa kavradı Bilal. ‘’Aha bunlar yüreğine yüklediğin yük Bilal. Hepsini tutarsan yoluna gidemezsin. Sarsılırsaan zamansız düşürürsün. Aklını başına devşir Bilal. Kendine uygun olanları seç, sıkı sıkıya onları kavra Bilal. Tökezlersen, yoluna taş konursa, sarsılırsan hepsinden olma Bilal. Oranın kadını kelebek gibi Bilal. Tutarsın toz olur, salarsın uçar gider. Sen eli nasırlı adamsın, elinde o kelebeği sağlam zaptedemezsin Bilal.’’

Rakının getirdiği etkiyle Bilal’in dilinin kemiği erimeye başladı. ‘’Ederim ağabey’’
‘’Edemezsin Bilal’’
‘’Ederim ağabey’’ her başkaldırışta ses tonu bir perde artıyor, bir yandan elindeki cevizleri sıkı sıkıya muhafaza ediyordu. Zıtlaşmanın ve alkolün verdiği etkiyle iri yumruğunu olanca gücüyle masaya vurdu. ‘’EDERİM LAN!’’ sesi gürdü tek. Elinde sımsıkı tuttuğu cevizler dışında bütün vücudu uysallığını koruyordu. Hiddetli haykırışının sonlanmasıyla Abbas abinin nasırlı ve hacimli avucunun Bilal’in yüzüyle buluşması bir oldu. Bilal bir tarafa cevizler bir tarafa savruldu. Abbas abiyi ilk defa bu hareketiyle gören bütün ahali sus pus olmuştu.

‘’Bak avcuna itoğlit’’ Bilal ağlıyordu. Boşalan eli refleksif olarak sımsıkı yumruk olmuştu. Hüngür hüngür ağlamaya başladı.
‘’Baktım ağabey’’
‘’Ne var lan elinde?’’
‘’Hiçbir şey ağabey’’ iyice gözyaşlarına boğuldu.
‘’Var orada iyice bak’’
‘’Yok ağabey’’
‘’Canın var lan senin orada canın. Aha bir tek o kaldı elinde. En ufak sarsıntındı bu Bilal. Tek tokatlık mı yetiştirdi baban seni. Siktir git kendine gel şimdi. Yarın da yanıma uğra.’’
‘’Bundan sonra o mahalleye gönül salan bu meyhaneye adımını atmasın.’’ Elini masaya vurmasıyla Bilal’le sarsılan masanın yere çökmesi bir oldu. İlk hiddetini göstermiş, mahalleliye ilk büyük huzursuzluğu tattırmıştı. Meyhaneyi terk etti. Ardından bütün ahali evin yolunu tuttu.

Gün geçti Bilal kendine geldi. Ağabeyinin lafını dinledi, yanına uğradı. Alkolün etkisi geçmiş, ağlaması kat be kat artarak devam etmişti. Bina önündeki kalabalıktan sıyrılıp eve girmeyi başardı. Abbas ağabeyini görünce dağ gibi çocuk olduğu yere çöküverdi. Kaba cüssesine rağmen zarif adamdı Abbas abi. Evladı gibi gördüğü delikanlıya kaldırdığı eli, bozduğu huzuru kaldırmamıştı o güzel yüreği. Sabaha karşı diyorlar, soluvermişti Abbas abi. Bilal kendine geldi, tabutunu da en önde o taşıdı.

Mahalleli o günden sonra ne meyhaneye uğrar oldu, ne de sohbet eder oldu. Mahallenin yaşlıları yavaş yavaş göçmeye başladı. Bir daha neşe ve huzuru yakalayamadı ahali. Güleç yüzleri gitmiş, çiçekleri solmuştu. Gökçek geldi zaten sonra. Buraları yıkıp çevre düzenlemesi yapacağım dedi. Ses etmedi kimse. Yaşlılar köyüne yol aldı, gençler şehirde arabesk kaldı. Mahalle güzel villalarla öründü, modern yaşam merkezi oldu. Çiçek Abbas vardı bir de. Unutuyor insanoğlu Abbas abi de affetsin. Yıllar sonra hatırlayıp ziyarete gidenler oldu. Gömüldüğü ağaca toprak oldu, Çiçek Abbas Çınar Abbas oldu. Giden köylü anlatır da kimse inanmazmış. Çınar Abbas tekrar çiçek oldu, Çınar yaprakları bir mevsime mahsur gür gür, renk renk çiçek doldu.     


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder